31 Ağustos 2012 Cuma

Asteroit Nedir?


Diğer gezegenlere oranla küçük kütle ve hacme sahip oldukları için gezegenimsi olarakta adlandırılırlar. Asteroitlerin yörüngeleri diğerbüyük gezegenler gibi Güneş sisteminde yer alır ve Mars ile Jüpiter arasında bulunurlar. Sayıları oldukça fazladır, bu sebeple kimi zaman Dünyaiçin tehlike oluşturabilirler. Elde edilen en sonbilgi Güneş sisteminde yer alan Asteroitlerin 40.500 civarında olduğu yönündedir.
Mars ve Jüpiter’in yörüngeleri arasında 480.000.000 km gibi bir mesafe vardır. Dolayısıyla her iki gezegenin ve sahip oldukları uyduların çekim kuvvetleri oldukça güçlüdür. Asteroitlerin büyüklükleri incelendiğinde Pallas ve Vesta adlı gezegenimsilerin çapları 480km’den büyüktür ancak asteroyit kümeleri arasında yer alan en büyük gökcismi Ceres’tir. Bunların dışında kuşağın dördüncü en büyük gökcismi ise 10 Hygiea’dır. Çapı neredeyse 500km’ye yakındır. Kütlesi de içinde bulunduğu asteroit kuşağının % 3 kadardır.
Asteroitler genelde bir ana küme halinde bulunurlar ancak bazen bulundukları yörüngeden çıkmak zorunda kalabilirler çünkü Jüpiter’in genel çekimi nedeniyle yörünge değiştirmek zorunda kalırlar. Asteroit yörünge değiştirirken kuşakta boşluklar meydana gelir işte oluşan o boşluklara da Kirkwood Boşlukları adı verilir.
Asteroitlerin her zaman yörüngeleri aynı değildir bazılarının bulunduğu kümeye eğik olabilirken bazılarınınki de eşmerkezlidir. Bu gibi örneklerverildiğinde akıllara farklı bir ilerleme biçimi olangeri gitmek gibi bir akış biçimi gelsede bu yörünge biçimi şu ana kadar gerçekleşmemiştir. Asteroitler bazen içinde bulundukları ana kümeden ayrılabilirler ki bu durum bir çok kez gözlemlenmiştir. Mesela Eros adlı gök cismi 1931 ve 1975 yıllarında yer küreye 24 000 000 km yakından (uzaklıktan) geçmiştir. Hermes adlı gök cismi ise 1837 yılında daha yakından geçerek 776,000 km’ye kadar yaklaşmıştır. Asteroitler her ne kadar diğer gezegenlere göre küçük olsalarda bazen onların bile kendilerine ait uyduları olabilir dolayısıyla bunun gibi ve farklı özelliklere sahip gezegenimsiler bilim adamları tarafından olağandışı olarak nitelendirilmekte ve incelenmektedir.

Hologram Nedir? Nasıl Çalışır?


Hologram herhangi bir nesnenin, objenin lazer fotoğrafıdır. Hologramların en güzel özelliğisadece çok güzel ve etkileyici olmaları değil, aynızamanda da ileri teknoloji ürünü olmalarıdır.
Hologramlar her biri ışığı farklı şekilde yansıtan bir görüntünün katmanlara ayrılmış halleridir.Hologram iki ayrı lazer ışınının bir araya gelerek oluşturduğu üç boyutlu bir fotoğraftır. Lazer ışınlarının renkleri, dalgaların uzunluğuna göre değişir. Lazer aktive edildiği andan itibaren bir kapak ışının geçip geçmediğini kontrol eder. 2 Lazer ışını ise 90 derecelik bir açı ile ikiye bölünür, bu iki ışının birleştiği bir nokta oluşturulur ve bu iki ışın beyaz bir ekrana yansıtılır.
Işınlar net bir şekilde ekranda görülmelidir. Işınların doğru açıda durması çok önemlidir. Işınların bulunduğu platformdaki en ufak titreme bile her şeyi mahvedebilir. Bu sebeple 18 hava tüpünün üzerinde duran ve 2 tonluk çelik ayakları olan bir masa kullanılır.
Bir obje seçilir, seçilen obje titremeyecek bir şekilde lazer sisteminin bulunduğu masayayerleştirilir. Bu objenin önüne bir cam koyulur. Ayraç adı verilen bir sistem lazer ışınını ikiye ayırır ve ışının birini objenin önüne diğerini ise arkasına gönderir. Işınlardan biri kalıbın ön çephesine doğru gider ve orda yoğunluğunu düzenleyen bir mercekten geçer. Tıpkı fotoğraf çeker gibi burada da film kullanılıyor.
Objenin önündeki cam plakaya bu film zarar görmeyecek bir biçimde yapıştırılıyor. Ardından bir başka cam ile bu film iki cam arasınasabitleniyor. En ufak titreşim bile her şeyi alt üst etmeye yeter. Lazer çalıştırılır tam gücü250milyon milivolt’dur. 1 Saniyelik lazere maruz kalan obje lazerleme süresini tamamlamış oluyor. Burdan sonrası aynen fotoğrafsektöründeki film banyo işlemi gibidir. Farklı bir kaç solüsyondan geçen film tamamlanmış oluyor ve hologram hazır.
Elimize aldığımız resim normal bir fotoğraftan çok farklı bir görüntüye sahiptir. Resme sağdan solda veya yukarıdan aşağıdan baktığımızda resmin diğer profilini görebiliriz.
Ayrıca hologram mantığı ile 3 boyutlu boşlukta görüntü elde edilmesi mümkündür. Birbirinden farklı 2 ayrı ortamın birinde bir kişinin hologram sistemi ile alınan kayıtları, başka bir yerde sanki kişi oradaymış izlenimi vererek görüntü oluşturulmasını imkan vermektedir. Bunun için bu sistemden yaklaşık 24 tane kullanmak gerekir.

Machu Picchu – Peru


İnka medeniyeti, lider Manco Copac’ın hükümranlığını Cuzko adı verilen şehrin yakınında kurmasıyla başlar. Oluşturulan bu gücede Cuzko krallığı ismi verilir. Krallık zaman geçtikçe diğer kabile ve toplulukları kendi bünyesine katarak genişlemeye başlar ve zaman geçtikçe halk ile yönetim gücünün imkanları, kabiliyetleri genişler. Daha sonra Manco Copac’ın soyundan gelenler bu medeniyeti devam ettirerek Kolomb’un kıtaya gelişine kadar yönetirler.
Machu Picchu’da günümüze kadar varlığını devam ettirmiş olan antik bir İnka şehridir. 7 temmuz 2007 yılında Dünyanın Yeni Yedi Harikasından biri olarak seçilmiştir. Bulunduğu mevki tam olarak anlatılmak istenirse; And dağlarına bağlı olan Urubamba vadisinin üzerinde ve 2.360 m yüksekliktedir. Peru’da bulunan Cusco şehrine 88 km uzaklıktadır.
Antik şehir lider soyundan gelen ve yaşadığı dönemde hükümdar olan Pachacutec Yupanqui tarafından 1450 ‘li yıllarda inşa ettirilmeye başlanmıştır. Şehir dağın zirvesinde olduğu için ulaşmak oldukça zordur ancak görülmeye değer bir şaheserdir. Machu Picchu’nun kendine bağlı 200’den fazla basamak sistemi mevcuttur. Bu da şehrin nedenli muazzam bir yapı olduğunu göstermeye yeter çünkü şu anda ayakta kalan hala 3000 basamak bulunmaktadır.
Aslında şehrin tam adı ve hangi amaçla yapıldığı ne yazık ki tam olarak bilinmemektedir. Machu Picchu ismi de bu kente yakın olan bir dağın zirvesinin adıdır ancak şehrin buraya yakın olması ismin antik yapıyla anılmasına sebep olmuştur. Yapının toprak zemin ve kalıntıları incelendiğinde 100’den fazla insan iskeleti bulunmuştur. Ayrıca bu rakam’ın yarısı kadar da mezara denk gelinmiştir. Mezarlarda bulunan iskeletlerin bir kısmı kadınlara bir kısmı da erkeklere aittir. Anlaşılan ilginç bir durumda bu sayının neredeyse yarı yarıya olmasıdır. Şehirde yaşayan insanların burada hangi amaçla yada neden bulundukları bilinmemektedir. Ortaya atılan bir çok teori geçerliliğini kaybetmişse de bulunan iskeletlerin İnka asillerine ve din adamlarına ait olduğu göz önüne alındığında şehrin çok önemli bir yerleşim merkezi olduğu reddedilemez bir gerçektir.
Şehrin keşfini yapan kişi Hiram Bingham’dır lakin bu durum bir kesinlik taşımamaktadır çünkü hakkında yapılan birçok spekülasyon onun bu keşfinin önüne geçmiştir. Bingham’ın keşfinin 1912 ve 1913 yıları arasında olması ayrıca şehirde altın bulunulduğu ve bulunan bu altınların da sözde Amerika’ya taşındığı işin başka bir boyutudur. Orda bulunan yerli halkta bu şehri zaten daha önceden bildiklerini ve Bingham’ın bu yeri keşfetmediğini söylemişlerdir.
Machu Picchu günümüze kadar ayakta kalabilmiş doğa ile iç içe olan harika bir antik yapıdır. Bunun sebebi şehrin 1532 yılında İspanyol istilacılar tarafından fark edilememesi ve bulunduğu yerin yüksek olmasından dolayıdır. Eğer sizde Unesco tarafından Dünya miras listesine alınan bu yeri canlı canlı görmek istiyorsanız çok iyi bir seçim yapmışsınız demektir. İzlemeniz gereken yol Peru’ya vardıktan sonra Cusco şehrinden Machu Picchu dağına ulaşmaktır. Zirvesinde bulunduğu dağın adını taşıyan bu gizemli ve antik şehir görülmesi gereken yerler arasında da bulunmaktadır. Şehir Güney Amerika’da en çok turistin uğradığı yerlerden biridir ve hergün ortalama 2000 kişinin ziyaret ettiği kayıtlara geçirilmiştir.

Su Kristallerinin Sırrı Nedir?


Dört elementin en önemlisi olan su Japon Bilim Adamı Prof.Dr.Masaru EMOTO tarafından çok farklı ele alınmıştır. Emoto’ya göre su canlıdır, duyguları hisleri, sözleri şarkıları ve hatta düşünceleri bile algılayabilmekte, bu eylemlerin türüne göre tepki vermektedir.
Emoto bu araştırmayı yaparken ilk olarak farklı kaynakların suları üzerinde çalışmalar yaptı. Yüzlerce kap alarak 5 damla suyu bu kaplara düzenli bir şekilde damlattı. Bu kapları -25 derece de içerisinde 3 saat kameraların bulunduğu soğutuculara koydu. Görüntülerincelendiğinde donun suyun mikroskoptaki kristal taneciği görüntüleri birbirinden farklı çıkmıştı. Daha sonra bu kapları -5 derecelik aynı sistemli soğutuculara koydu. Yeni gözlemde suyun kristal yapısının sıcaklık ile pek alakası olmadığını gördü.
Bu su dondurma ve inceleme deneyine farklı boyutu getiren kısım ise Emoto’nun su ilekonusması oldu. Emoto suya şeytan, sevgi gibi farklı anlamlı ve iyi kötü özellik simgeleyen kelimeler fısıldadı. Aynı kaynaktan çıkarılan bu sular tekrar dondurma sistemine girdi. Mikroskop altında incelenen su kristalleri farklı çıktı. Yeni görüntülerde şeytan kelimesi fısıldanan suyun, kristallerinin daha dağınık, mat ve sevgi kelimesinin fısıldandığı suyun kristallerinin daha düzgün ve berrak olduğunu görmüştür.
İnsan vücudunun % 70′i, yeni doğan bebekte ise % 90′nın su olması durumu duyu organlarımız gibi vücudumuzun, her hücresinin bu tepki karşısında hissetmeye sebep olmasını açıklar niteliktedir. Düşüncelerimizi kontrol edebilmemiz ve iyi düşünüp iyimser davranmamız aynen suya yaptığımız bu çalışma gibi vücudumuza neler yapabileceğimizi gösterir.

Bu suya merhaba kalbim denilmiştir.
Bu suya mozart dinletilmiştir.
Bu suya hitler ve şeytan denilmiştir.

Sihirli Sayılar ve Mükemmel Eşitlikler


Matematik, hayatın ta kendisidir. Yaşadığımız her an, çevremizde gördüğümüz hemen her şey matematikle iç içedir. Peki, hayatımızla bu kadar iç içe olan bir olgudan neden bu kadar korkuyoruz? Neden sevmiyoruz? Bu soruların cevabı okula ilk başladığınız zamanda gizli. Okulayeni başlayan bir çocuğa matematiğin ne kadar zor olduğundan dem vurularak, matematik 1-0 geriden başlatılıyor, bu okul ve eğitimle ilgili daha hiçbir şeyden haberi olmayan çocuğa matematik öcü gibi gösteriliyor. Bu tutum eğitim hayatı boyunca da devam ediyor. Açın bakın ders kitaplarına; ne kadar soğuk bir anlatım var. Oysa ki matematiğin güzelliklerinden, sayıların ahenginden bahsetse her şey daha farklı olabilir. Şimdi matematiğin bu güzel yanlarından olan ahenkli, insanı hayran bırakan bir nevi “sihirli” sayılara ve eşitliklere bir göz atalım;
1.Mükemmel Sayılar:
Mükemmel sayı terimini ilk olarak Pisagor ortaya atmıştır. Pisagor’a göre sayılsa mükemmellik, bir sayının bölenleriyle ilgiliydi. Mesela en önemli ve en “mükemmel” sayılar, bölenlerinin toplamı kendine eşit olan sayılardır. İşte böyle sayılara, yani bölenlerinin toplamı kendisini veren sayılara mükemmel sayılar deniyor.
* 6 sayısı bir mükemmel sayıdır. 6 sayısının bölenleri: 1, 2 ve 3’tür.
1+2+3=6
* Bir sonraki mükemmel sayımız 28’dir. 28 sayısının bölenleri: 1, 2, 4, 7 ve 14’tür.
1+2+4+7+14=28
* Üçüncü mükemmel sayı 496, dördüncüsü ise 8128’dir.
Sayılar büyüdükçe mükemmel sayıları bulmak daha da zorlaşır.
Mükemmel sayıların yetenekleri sadece bölenleri toplamlarına eşit olmasıyla sınırlı değildir; mükemmel sayılar, daima birbirini izleyen bir dizi sayma sayısının toplamına eşittir. Aşağıdaki örnekten bunu inceleyebiliriz;
6 = 1+2+3
28 = 1+2+3+4+5+6+7
496 = 1+2+3+4+………+30+31
8128 = 1+2+3+………..+126+127
Pisagor’dan sonra Öklid mükemmel sayıların bir özelliğini daha keşfetti; tüm mükemmel sayılar iki çarpana ayrılabiliyordu. Bunlardan bir tanesi 2’nin kuvveti iken, diğeri (ikinin bir sonraki kuvveti – 1’di)
6 = 2^1 . ( 2^2 – 1)
28 = 2^2 . ( 2^3 – 1)
496 = 2^3 . ( 2^4 – 1)
.
.
.
Bu yöntemi kullanarak sınırsız sayıda mükemmel sayı bulabiliriz.
Örneğin;
2^8 . ( 2^9 – 1) = bir mükemmel sayı verir.
2. Friedman sayıları:
Elimizde bir tam sayı olsun. Eğer sadece toplama, çıkarma, çarpma, bölme ve üs alma işlemlerini kullanarak sayının rakamlarından, kendisini elde edebiliyorsak bu sayı Friedman sayısıdır.
25 = (5^2 ) , 121 = (11^2 ) , 126 = (6.21)
En ilginç Friedman sayıları 123456789 ve 987654321 sayılarıdır;
987654321 = [8.(97+6/2)^5 +1] / 3^4
123456789 = [(86+2.7)^5 - 91] / 3^4
3.Strobogramatik Sayılar (SG sayıları):Fiziksel olarak 180 derece ters çevrildiklerinde herhangi bir değer değişikliği yaşamayan sayılara SG sayılar denir. Örneğin; 0, 1, 8, 11, 69, 88, 96… sayıları SG sayılardır. SG sayılardan biraz daha ilginç olanı SG eşitlikleridir. Eğer bir eşitlik SG özelliğini sağlıyorsa, eşitliğin işlem tarafı 180 derece çevrildiğinde eşitlik yine aynı sonucu verecektir. Mesela; (68+68+61) = 197’dir. Şimdi eşitliğin işlem tarafını 180 derece çevirelim: ( 89+89+19) = yine 197’ dir.
Yani; ( 68+68+68 ) = (89+89+19)
Bunlar dışında üs alma işlemi de SG eşitliği yaratmada kullanılabilir;
9^(9-6) = (9-6)^6
Son olarak işte birkaç SG eşitliği;
(91-16+8) = (8+91-16)
(98+18+19) = (61+81+86)
4.Palindromik Sayılar:
Palindromik sayılar, sağdan-sola doğru ve soldan-sağa doğru okunduklarında değer değişikliği yaşamayan sayılardır.
1881, 1991, 1001, 10001, 12621, 79388397, 82954345928…….
5.Üçgen Sayılar:1’den başlamak üzere kendisinden önceki tüm sayıların toplamına karşılık gelen sayıların dizisidir.
1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14….. pozitif doğal sayılar ise üçgen sayılar; 1,3,6,10,15… dir.
1
3 = (1+2) [resim1]
6 = (1+2+3)
10 = (1+2+3+4)
15 = (1+2+3+4+5)
.
.
.
6. 37 sayısındaki sihir:
37 sayısı matematikte 23 ile birlikte belki de en güzel ahenk ve eşitlikleri veren sayıdır. İşte bir örnek;
37. 3 = 111
37. 6 = 222
37. 9 = 333
37.12 = 444
.
.
.
37.27 = 999
Yukarıda gördüğümüz gibi sayımız 3 ve 3’ün katlarıyla çarpıldığında ilginç bir tablo oluşuyor. 37 sayısının özellikleri bununla sınırlı değil;
37. (3+7) = 3^3 + 7^3 Sayıların kendi içlerinde yarattığı uyum gerçekten şaşırtıcı ve mükemmel.
3^2 . 7^3 – 3.7 =37
Tüm bunlarla birlikte 37 sayısının belki de en güzel özelliğini Ramunujan bulmuştur;
037, 370, 703 (1, 10, 19) Parantez içindeki sayıların sırasıyla 37 ile çar-
074, 407, 740 (2, 11, 20) pımından yine sırasıyla soldaki sayılar oluşuyor.
148, 481, 814 (4, 13, 22) Dikkat ederseniz soldaki sayıların rakamları aynı,
185, 518, 851 (5, 14, 23) sadece yerleri değişiktir. Parantez içindeki sayıların
259, 592, 925 (7, 16, 25) arasında ise 9’ar fark vardır.
296, 629, 962 (8, 17, 26)
İlginç eşitlikler:
12.42 = 21.24
23.96 = 32.69
24.84 = 42.48
13.62 = 31.26
46.96 = 64.69
1 . 8 + 1 = 9
12 . 8 + 2 = 98
123 . 8 + 3 = 987
1234 . 8 + 4 = 9876
12345 . 8 + 5 = 98765
123456 . 8 + 6 = 987654
1234567 . 8 + 7 = 9876543
12345678 . 8 + 8 = 98765432
123456789 . 8 + 9 = 987654321
1 . 9 + 2 = 11
12 . 9 + 3 = 111
123 . 9 + 4 = 1111
1234 . 9 + 5 = 11111
12345 . 9 + 6 = 111111
123456 . 9 + 7 = 1111111
1234567 . 9 + 8 = 11111111
12345678 . 9 + 9 = 111111111
123456789 . 9 +10= 1111111111
9 . 9 + 7 = 88
98 . 9 + 6 = 888
987 . 9 + 5 = 8888
9876 . 9 + 4 = 88888
98765 . 9 + 3 = 888888
987654 . 9 + 2 = 8888888
9876543 . 9 + 1 = 88888888
98765432 . 9 + 0 = 888888888
1+2 = 3
4+5+6 = 7+8
9+10+11+12 = 13+14+15
16+17+18+19+20 = 21+22+23+24
25+26+27+28+29+30 = 31+32+33+34+35

Non-Ribozomal(Ribozom Dışı) Protein Sentezi


Non-Ribozomal sentez mekanizması ilk olarak 1971 yılında Fritz Lipmann tarafından ortaya atılmış ve thiotemplat mekanizması olarak adlandırılmışır. Bu mekanizmada peptitler , yüksek moleküler ağırlıklı multienzimler olan Nonribozomal Peptit Sentetazlar (NRPS) aracılığı ile yağ asidi sentezine benzeyen bir mekanizma ile sentezlenirler. Amino asitler enzimler aracılığı ile yanyana gelip birleşirler , bu protein sentezi çesidinde ribozomlar yoktur.Bu enzimler domainden oluşmuş büyük bir multifonksiyonel enzimdir.
Domain: Bir proteinde özgül bir işlev gösteren amino asit dizilerinin olduğu bölgedir.
Sentetaz enzimlerinde görev olan domainler;
1-Adenilasyon (A)
2- Tiyolasyon (T)
3- Kondensasyon (C)
4-Tiyoester (TE) — Yeni sentezlenen peptitin salınmasında görev alır.
5-Epimeraz (E)— L amino asidini D amino asidine çevirir.
Domainden meydana gelmiş sentetazlar modül olarak adlandırılan birimlerden oluşur.
Her modül belli bir amino aside eklenmesi için özgüldür.Modül sayısı oluşan peptitteki amino asit sayısına eşittir.Her modül bir amino aside bağlanmakla sorumludur.
Non-Ribozomal sentez mekanizmasında;
1- Aktivasyon
2-Başlama
3-Zincir uzaması
4-Sonlanma
basamakları bulunur. Kalıp olarak mRNA yerine peptit sentetazlar bulunur. ATP kullanılır.
1-Aktivasyon: ATP deki fosfat amino aside bağlanır ve amino açil adenilat adında bir kompleks oluşturur.
ATP+amino asit—–=A.A.A (Amino Açil Adenilat)
Aktive olmuş amino asit modülün A bölgesine bağlanır.Ardından hepsine yani bütün bölgelere teker teker bağlanır.
2-Başlama: A bölgesindeki aminoasit T bölgesine geçer.
3-Zincir uzaması: Peptit bağı oluşumu C bölgesinde gerçekleşir. Burada birinci modüldeki amino asidin karboksil grubuyla ikinci modüldeki amino grubuyla arasında peptit bağı oluşur. COOH—NH2
4-Sonlanma: Peptit sentezinin sonlanması ve oluşan peptitin sentetazdan ayrılması en sonda bulunan TE bölgesinde olmaktadır.
Sentetazlar DNA tarafından sentezlenip sitoplazmaya verilirler. Oluşan üründeki amino asit sayısı genellikle 3-15 arasında olmaktadır. Bu ürün antibiyotiktir. Bu sentez türü genelikle antibiyotiklerin sentezlenmesinde kullanılır ancak bazı antibiyotikler normal ribozomal yolla sentezlenirler.
Ribozomal yolla sentezlenen antibiyotiklerin bazıları;
1-Subtilin
2-Ericin
3-Mersaridin
Non-Ribozomal yolla sentezlenen antibiyotiklerin bazıları;
1-Aktinomisin
2-Basitrasin
3-Gramisidin
4-Siklopanin
5-Sunfaktan
6-Tirosidin
kaynak: