2 Ekim 2012 Salı

Sigaranın Neden Olduğu Hastalıklar


Sigaranın insan sağlığına etkisi üzerine birçok araştırma yapılmış ve neden olduğu hastalıklar ve erken ölümler arasındaki sıkı bir ilişkinin bulunduğu saptanmıştır. Sigaraya başlama yaşının hastalıkların en önemli nedeni olduğu ve sigaraya ne kadar erken başlanırsa o kadar olumsuz sonuçlar doğuracağı ortaya çıkmıştır.Bunun yanı sıra sigara tüketim miktarı hastalık riskini tetiklemektedir. Sigaranın içine çekilerek içilmesi ve nikotin, katran miktarının fazla olması hastalığa ve ölüme davetiye çıkartıyor. Sigaranın birçok hastalıklara neden olmaktadır bunlar;
Akciğer kanseri: Gerek erkek gerekse kadında akciğer kanserinin başlıca nedeni sigaradır. Birinci dünya savası sonunda sigara tüketimi büyük bir hızla ve erkeklerin kullanımı artmıştır. İkinci dünya savaşından sonra ise kadınlarda tüketmeye başlamıştır. Her iki cinsin sigara kullanmaya başlaması bu hastalığı giderek artırmıştır.
Larenks kanseri: Bu kanserde sigara içenlerin, içmeyenlere oranla ortalama 10 kat daha fazla görülmektedir. Eğer sigara tüketimi bırakılırsa bu hastalık 10 yıl sonra olma riski aza inmektedir.
Ağız kanseri: Ağız kanseri sigara içenlerde içmeyenlere oranla 3-10 kat daha fazla risk taşımaktadır. Bu kanserde alkolde büyük rol oynamaktadır. Alkolün ve sigaranın bırakımı bu kanseri taşıma riski 5-10 yıl sonra içmeyenlerin oranına inecektir.
Özofagus(Yemek Borusu)kanseri: Sigara bu kanserin oluşumunu 2-9 kat artırır. Kanser sigara miktarı ile doğru orantılı olduğundan ne kadar çok tüketilirse bu hastalık o kadar kısa sürede kendini gösterir. Sigara bırakıldıktan 7 yıl sonra bu hastalığa kapılma oranı içmeyenlerin oranına iner.
Pankreas kanseri: Öldürücü pankreas kanseri riski içmeyenlere oranla 2-5 kat daha fazladır.
Koroner kalp hastalığı: 65 yaşından önce sigara içenlerde, içmeyenlere oranla koroner kalp hastalığı ve bunun sonucunda enfarktüs 3,5 kat zincirleme risk taşımaktadır. Doğum kontrol hapı kullanan ve sigara içen kadınlarda bu hastalık daha çok görülür.
Kalp anjini ve gayret yeteneğini kısıtlama: Koroner arterlerin(kalp atardamarlarının)daralmasında kalp anjinine bağlı göğüs ağrısı, genellikle eforla gelirken, sigara içenlerde istirahat halinde de gelir. Sigara içenlerde eforla gelen anjin ağrısı daha sık görülür.
Bacak arteri hastalığı: Sigara içenlerde %95 oranında görülür. Önceleri bacak ağrılarıyla başlar ve sonrasında kangrene ve bacak kesilmesine yol açar.
Aorta anevrizmasından ölüm: Sigara içenlerde içmeyenlere oranla 5 kat daha fazladır.
Kronik bronşit ve amfizem: Epidemiyoloji, klinik, patolojik ve deneysel araştırmalarda bu hastalığın sigarayla sıkı bir ilişki olduğu ortaya çıkarıldı. İçenlerin, içmeyenlere oranla 4-20 kat fazladır.
Peptik ülser: Peptik ülserde içenlerin oranı içmeyenlere oranla 2 kat fazladır. Çünkü mide ülserinin iyileşmesine sigara engel olmaktadır.
Sigara ülkemizde üretimi bakımından ilk 5 sıra içerisindedir. Buda çok fazla tüketildiğini gösterir. Ve giderek vahim bir hale girmektedir. Sigara tüketme yaşı iyice düşmüştür ve kullanma oranı çok fazla artmıştır. Günümüzde sigarayla ilgili seminerler hatta tedavisi için birçok kurum açılmasına rağmen sigaraya rağbet devam etmektedir.

Şizofreni Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yolları Nelerdir?


Düşünce, coşku, irade, kişilik ve davranış bozukluklarıyla ortaya çıkan bir ruhsal hastalıktır. Hasta dış dünyanın gerçeklerinden kopar, adeta kendisinin kurduğu bir dünyada yaşar. Hastalığın kişiliği dağılmış, yıkılmıştır. Hastalık genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. Kadın ve erkeklerde hemen hemen aynı oranda görülür.
Hastalığın nedenleri, olarak pek çok etken gösterilmesine karşın, henüz nedeni kesin olarak belirlenmemiştir. Kesinlik kazanan tek bulgunun annesi ya da babası bu hastalığa yakalanmış, bir çocuğun ileriki yaşlarda şizofreniye yakalanma riski yüksektir. Bu da hastalıkta kalıtımın önemli bir rol oynadığını kanıtlamaktadır.
Şizofrenin belirtileri farklı gruplara ayrılıp değerlendirilmiştir.
Düşünce bozuklukları: Hastanın düşünceleri arasındaki ilişkiler kopuktur. Bunun sonucu olarak konuşması karmakarışıktır. Hasta konuşmasında belirli bir konuyu işleyemez. Konudan konuya geçer, saçma bir mantık yürütür. Sorulan sorulara ilgisi olmayan yanıtlar verir. Buna yandan konuşma denir. Hasta konuşmasında uydurduğu yeni ve anlamsız sözcükler kullanır. Buna neologizm adı verilir. Bazı hastalar aniden susar ve cevap vermezler. Neden olarak da kendisinin duygularının baskı altında olduğunu iddia eder. Bu tür hastalarda mistik, metafizik ve felsefi konular üstünde yoğunlaştığı görülür.
İrade bozukluğu: Şizofrenin iradeleri yıkılmış, karar verme yetenekleri yok olmuştur. Herhangi bir konuda karar vermezler. Ya da karar vermeksizin karar amacı taşıyormuşçasına günlerce yatarlar. İç dünyalarına kapanıp haftalarca düşünürler. Bu duruma otiz adı verilir. Bu hastalıkta diğer bir unsurda olumsuzluktur. Hasta yemek yemez, çevresindeki insanların dediklerini yapmaz. Sorularına karşılık vermez, bu duruma mutiz adı verilmektedir. Bazılarında ise sorulan soruyu tekrarlar, buna ekolali denir. Bazılarında kendisine yapılan hareketi tekrarlar, buna da ekopraksi denir. Mimikleri tekrarlamaya da ekonomi denir. Kendisine verilen durumu bir heykelmişçesine koruyan hastalara filexibitas karea adı verilir. Bu hastalıkta kişinin heyecan bozuklukları farklı şekilde ortaya çıkar. İndiferans morbit adı verilen durumda hastanın heyecanı körelmiştir. Üzüntü ve sevinç duymaz ve tepki göstermez. Bazı hastalarda ise öfke, korku, örotizm ve denetimsizlik neşe gibi ilkel heyecanlar egemendir.
Ambilavans: Bu tür şizofren hastalarda birbirinin tersi düşüncelere sahiptir. Hem ölmeyi düşünür, ister hem de yaşamayı düşünür ve ister.
Şizofren çeşitleri vardır. Bunlar hastalığın hangi safhada olduğunu gösterir. Basit şizofreni 18-25 yaşları arasında ortaya çıkar. Bu şizofrenide heyecan bozuklukları ön plandadır. Entelektüel çöküntü görülebilir. Hiperfrenik şizofrende,15-25 arasında kişilerde görülür. Bunda düşünce bozuklukları ve ambilavans ön plandadır. Katononi şizofrende ise,18-25 yaş arasında görülür. Hasta hareketsiz ve donuktur. Tükürüğünü yutmaz ve idrar, dışkı gereksinimi duymaz. Paranoniel şizofren,25-30 yaş arasında görülür. Hezeyanlar ve halüsinasyonlar ön plandadır. Hastalar düşmanları olduklarına, izlendiklerine ve kendisinin peygamber ya da Tanrı olduklarını düşünürler ve etrafa böyle söylerler.
Tedavisi, bu hastalıkta hastanede hekim tarafından sürekli gözlem altında tutulmalıdır. Hastalığın belirtileri görülür görülmez hemen tedaviye başlanmalıdır. Böylelikle tedaviden olumlu sonuç alınabilinir. Aksi durumda yani ilerlemiş durumda hastanın tedaviye olumlu sonuç alamsı imkânsız hale gelir. Şizofrenide rehabilitasyondan yararlanıldığı gibi, son zamanlarda ilaç tedavisiyle de olumlu sonuçlar alınmaktadır.

1 Ekim 2012 Pazartesi

CAD (BDT)


CAD, İngilizce’de “Bilgisayar Destekli Tasarım” anlamına gelen “Computer Aided Design” sözcüklerinin baş harflerinden oluşan terim. Türkçe’de bu BDT olarak kısaltılmıştır. CAD (BDT), bilgisayar destekli tasarım yapmak için geliştiren yazılımlar ve bu uygulamalara verilen genel addır. Bu tür yazılımlar, genellikle çizim yapılmasını gerektiren mimarî ve endüstriyel tasarımların, bilgisayar ortamında çok daha başarılı yapılabilmesi amacıyla üretilmiştir.
Eğer, kullanılan CAD (BDT) programının üç boyut özelliği varsa, kullanıcıya, çizilen nesneyi çevirip döndürerek değişik perspektiflerden inceleme olanağı verir.

C VİTAMİNİ


Turunçgillerde, domates, karpuz, maydanoz, yeşil biber ve birçok meyve ve sebzede bolca bulunan bir vitamin. C vitamini suda çözünür; sıcaklık, ışık, oksijen ve metallerle temas gibi etkenler de anında bozulmasına neden olur. Çocukların günde 15-20 mg, erginlerinse 75-100 mg almaları gereklidir. Fazlası böbrekler yoluyla dışarıya atılır. İnsan karaciğerinde az miktarda sentezi yapılabilmektedir. Enzimlerin büyük yardımcısıdır. Yaşam için vazgeçilmez olan C vitamini, zehirlerin etkisini yok etmede, hücre arası maddenin oluşmasında, kan damarlarının sağlamlığı ve dayanıklılığının sağlanmasında, sağlıklı deri, bağ doku ve kemiklerin oluşumunda, yaraların iyileşmesinde, kansızlıkta, hemoglobin oluşumunda önemli rol oynar. Kanser oluşumunu geciktirdiği ya da kısmen önlediği iddia edilmektedir.
Eksikliğinde özellikle deride ve mukozalarda kanamalara neden olan iskorbüt hastalığı görülür.

BY-PASS AMELİYATI


Kalpte tıkanmış bir damarın beslediği bölgeye kan dolaşımını artırmak için o bölgeye damar ekleme işlemi. Koroner by-pass olarak da adlandırılır. Kalp kasına yeterli miktarda kan gelmemesi sonucunda oluşan rahatsızlığı engellemek amacıyla yapılan cerrahî işlemdir.
Yetersiz kan gelmesi genellikle kalbe kan taşıyan damarların bir ya da birkaçının tıkanması sonucunda oluşur. Bu durumda kanın düzenli akmasını sağlamak için başka bir damardan alınan parça, tıkanık parçaya eklenir. 1960′lı yıllarda yaygınlaşan bay-pass ameliyatları, son yıllarda tıpta kullanılmaya başlanan lâzerli tedavi yöntemleri dolayısıyla gözden düşmüştür.

BUZZATI, DINO


DINO BUZZATI(1910 Belluno, İtalya - 1972 Roma, İtalya) İtalyan yazarı. Hukuk öğrenimi gördü. İkinci Dünya Savaşı’na deniz subayı olarak katıldı. Bir süre Güney Afrika’da kaldıktan sonra Milano’da bir gazetenin yazı işleri müdürü oldu.
Önceleri geleneksel gerçekçi stilde (Dağlı Barnabo) yapıt verdi. Giderek gerçeküstücülüğe yaklaştı. Bunu tümüyle kendine özgü bir biçimde gerçekleştirdi. Gerçeği ve gerçeküstünü, uyumlu bir denge kurarak birbiriyle karıştırdı. Eski Ormanın Sırrı romanında doğayla uygarlık arasındaki çekişmeyi anlattı. Tatar Çölü’nde yaşamın ve büyük çabaların anlamsızlığını dile getirdi. Bir Milanolunun bir fahişeye olan tutkusu yüzünden düştüğü bunalımları anlatan “Bir Aşk”, gerçekçi türde bir romandır. Aynı zamanda ressam ve grafikçi olduğundan, kitaplarının resimlemesini de kendisi yaptı.
Başlıca yapıtları şunlardır:
Romanları; Dağlı Barnabo (1933), Eski Ormanın Sırrı (1935), Tatar Çölü (1940), Yedi Emir (1942), Kaderin Kırmızı Çizgisi (1954), Bir Aşk (1963); öyküleri; Scala’da Panik (1949), Belli Bir Anda (1950), Sessanta Racconti (1958).

BUZUL ÇAĞI

Yeryüzünün büyük bölümünün buzla kaplı olduğu jeolojik dönem. Yeryüzünde üç büyük soğuk dönemi yaşanmıştır. Bunlardan biri 750 milyon yıl, öteki 250 milyon yıl; üçüncüsü olan Büyük Buzul Çağıda yaklaşık 2 milyon yıl önce, Pleyistosen dönemde başlamış ve günümüzden 10 bin yıl önce sona ermiştir. Son Buzul Çağında, buzullar en az dört kez Avrupa, Asya ve Amerika’da ılıman iklim bölgelerine kadar inmiş, aralardaki sıcak dönemlerde de kutuplarla yüksek dağların tepelerinde bugün bulundukları sınırlara, hatta daha da gerilere çekilmiştir. Alman buzul çağı araştırmacısı Albrecht Penck (1858-1945) bu dört buzul katına, çalışmalarını sürdürdüğü bölgedeki küçük ırmakların adını vermişti: Günz, Mindel, Riss ve Würm. Yaklaşık 10 000 yıl önce Würm buzul etkinliğinin sona ermesinden bu yana yeryüzü yeni bir sıcak dönem yaşamaktadır.

BUZUL


BUZULKutup bölgelerinde ya da dağ başlarında aşağıya doğru ağır ağır yer değiştiren büyük kar ve buz kütlesi. Buzulların oluşumu, yağan bol karları eritmeye yetecek kadar sıcak olmayan dağlık bölgelerin, tepelerle çevrili çukurlarında karların birikmesiyle başlar.
Yüksek dağ başlarından aşağılara ya da kutup kuşaklarındaki karaların iç kesimlerinden, çevre denizlerine doğru yavaş yavaş akan buz ırmaklarına buzullar denir.
Buzulların en hızlı akan kesimi üstte ve ortada bulunur. Alplerdeki buzulların hızı günde 10-40 cm, Himalayalar’da 2-3 m’dir.

BUZDOLABI


BUZDOLABIBesinlerin soğutularak bozulmadan kalmalarını sağlayan, ısı yalıtımlı ve iç kısmının sıcaklığı, soğutucu bir sistemle ayarlanabilen elektrikli araç.
İnsanlar tarihin çok eski dönemlerinden beri yiyeceklerini bozulmadan saklamak için sebzeleri kurutmak, salça ve reçel yapmak gibi çeşitli yöntemler kullanıyorlardı. Soğuk kuyu ve buzlu mağaralarda bırakılan yiyecek ve içeceklerin bozulmadan saklanabildiğini keşfeden ilk insanlar, pithos adlı buzdolabı işlevi gören büyük küpler üretmeye başladılar. Pithosların içine konulan yiyecek ve içecekler bozulmadan uzun süre saklanabiliyordu. Eski Yunan ve Roma uygarlıklarında besin maddeleri dağlardan taşınan buz ya da karla soğutuluyordu. Daha sonra Yeni Çağa gelindiğinde soğuğun yiyecek ve içecekler üzerindeki koruma etkisini sürekli kılmak isteyen bilim adamları, eterle çalışan ilk buz makinesini yapmayı başardılar. Ardından 1805′te Oliver Evans tarafından ilk buzdolabı ABD’de icat edildi.
Günümüzde tüm dünyada yiyecek ve içeceklerin uzun süre güvenli bir şekilde saklanması için buzdolapları kullanılmaktadır.

BUZ DAĞI


BUZ DAĞIKutup kuşaklarındaki karalar üzerinde bulunan buzullardan koparak denize dalan, sonra akımlara kapılarak yer değiştiren çok büyük buz parçaları. Aysberg olarak da bilinir.
Buz dağlarının yaklaşık 1/9′u su üzerinde görülebilir, 8/9′u su altında bulunur. Bu durumuyla buzdağları, gemiler için çok büyük bir tehlike oluşturur. Buz dağları kutuplardan uzaklaştıkça, yavaş yavaş erir ve genellikle 40°den daha küçük enlemlere geçemez. Orta büyüklükteki bir kenti örtecek büyüklükte buzdağlarına rastlanmıştır.

BUZ

BUZSuyun katı hâli. Saf suyun katılaşması 0°C’de olur. Bu sıcaklık suyun donma sıcaklığıdır. Buz hâlindeyken, suyun hacmi 1/11 oranında artar, yoğunluğu 0,916 g/cm3e düşer. Yoğunluğu düşen buz, böylece suyun üzerinde yüzebilir; bulunduğu kabı çatlatabilir. Doğada da sular kaya çatlaklarına dolduktan sonra donarsa kayayı parçalayabilir. Yeryüzünün bazı bölgeleri sürekli buz ve karla kaplıdır. Kutup kuşakları, yüksek dağ başları; kutup buzulları ve buzullar sürekli buz ve karla kaplıdır.

BÜYÜTEÇ


BÜYÜTEÇCisimlerin görüntüsünü büyütebilen, odak uzaklığı küçük, yakınsak mercek. Ayrıntıları fark edebilmek için, gözün ağ tabakası üzerine düşen görüntüleri yeterince büyütmeleri gerekir. Bunun için cismi göze yaklaştırmak ya da büyüteç kullanmak gerekir.

BÜYÜKBAŞ HAYVANLAR

BÜYÜKBAŞ HAYVANLARBütünüyle ekonomik yarar için yetiştirilen çiftlik hayvanları. Bu hayvanların genellikle etinden, sütünden ve gücünden yararlanılır. İnek, manda, deve gibi hayvanların etinden ve sütünden faydalanılır. At, deve, eşek ve öküz gibi hayvanlarınsa güçlerinden faydalanılır. Büyükbaş hayvanlar ahır denilen barınaklarda yaşarlar. Besinleri tümüyle insanlar tarafından karşılanır. Hastalandıkları zaman, veteriner denilen hayvan doktorları tarafından tedavi edilirler.

BÜYÜK TAARRUZ


BÜYÜK TAARRUZSakarya Savaşı’ndan sonra Yunanlıları Anadolu’dan çıkarabilmek için bütün olanaklar kullanılarak ordunun güçlendirilmesine çalışıldı. Genelkurmay tarafından bir saldırı plânı hazırlandı. Bu plânın amacı; düşmanı durdurmak ya da geri çekilmeye zorlamak değildi; yurttan atmaktı. Saldırıya geçme kararı haziran sonlarında alındı. Ancak bir yandan barış girişimlerinin sonucunu almak bir yandan da komutanların görüşleri doğrultusunda gereken düzenlemeleri yapmak için bu karar gizli tutuldu. Bu arada Afyon-Eskişehir çizgisinde yerleşen Yunanlılar da Sakarya’dan sonra birliklerini güçlendirdiler. Yunanlılar, kendi güçlerine ve İngilizlere güveniyorlardı.
Başkomutanlıkça genel saldırıya geçme kararı verilince, Mustafa Kemal, son hazırlıkları gözden geçirmek ve kararı uygulamak için 17-18 Ağustos gecesi Akşehir’e gitti. Genelkurmay başkanı Fevzi Paşa ve Batı cephesi komutanı İsmet Paşa ile 15 Ağustos 1922′ye kadar tüm hazırlıkların bitirilmesini kararlaştırdılar. Bu karar, 6 Ağustos 1922′de birliklere bildirildi.
26 Ağustos 1922 sabahı Türk topçusunun açtığı ateşle Büyük Taarruz başladı. Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve Fevzi Paşa taarruzu yönetmek üzere Kocatepe’de bulunuyorlardı. İlk gün Çayhisar ve yöredeki önemli mevkiler ele geçirildi. Ertesi gün Yunan cephesinde ilk gedik açıldı. 29 Ağustos günüyse Yunan kuvvetleri kuşatıldı; 30 Ağustos günü Yunan birliklerinin çevresi sarıldı. Yunanlılar çok büyük kayıplar vererek kaçmaya başladılar. Düşman kuvvetlerinin büyük bölümü Dumlupınar’ın kuzeydoğusunda yok edildi; kalanlar da esir alındı. Esirler arasında Yunan başkomutanı Trikopis de vardı. 30 Ağustos günü, başkomutan Mustafa Kemal cephenin en önünde yer alarak savaşı yönettiğinden bu savaşa “Başkumandan Meydan Savaşı” denildi.

BÜYÜK PATLAMA


Evren’in oluşumuna ilişkin, bilim adamları tarafından ortaya atılan en tutarlı ve en çok kabul gören kuram. Büyük patlama kuramına göre, evren yaklaşık 15 milyar yıl, yani Dünya oluşmadan yaklaşık 10,5 milyar yıl önce büyük patlamayla ortaya çıktı. Evren, bu patlama anında bir atomdan bile küçüktü. Çok ufak bir ateşten top olan evren, patlamadan sonra hızla genişlemeye başladı. Genişledikçe de başlangıçta Güneş’ten kat kat sıcak olan evren giderek soğudu. Evrenin bu olağanüstü hızla genişlemesi, bir saniyeden bile daha kısa bir sürede gerçekleşti. Evren hızla genişlerken evrende ilk kez madde ortaya çıktı. O sırada evrende, atomun yapı taşlarından olan protonlar, nötronlar ve elektronlar sayıca az miktardaydı. Evrenin oluşumunun sonraki üç dakikasında; evrenin sıcaklığı düşmeye devem etti ve daha sonra belirli bir sıcaklığa ulaştı. Proton ve nötronlar bir araya gelerek hidrojen, helyum ve lityum elementlerini oluşturdular. İlk üç saniye ve üç dakikada oluşan hızlı gelişmelerden sonra evren daha sakin bir döneme girdi. Yaklaşık 300 000 yıl süren bu dönemde de evren genişlemesini sürdürdü. Sıcaklık yaklaşık 30 000oC’ye düşünce madde parçacıkları atomlara dönüştü. Madde parçacıkları, aralarındaki kütle çekim kuvvetinin etkisiyle sıcak gaz bulutları oluşturmaya başladılar. Bu süreç yüz milyonlarca yıl sürdü. En eski gök adalar bu gaz bulutlarından oluştu.
Bilim adamları evrenin bu genişlemeyi sürdürüp sürdürmeyeceğine yanıt bulmaya çalışıyorlar. Son yıllarda yapılan gözlemler ve hesaplamalar genişlemenin hep süreceği yönünde.

BÜYÜK DOLAŞIM

Kalpten çıkan kanın bütün bedene pompalandığı ve bedende dolaşan kanın toplardamarlar aracılığıyla yeniden kalbe döndüğü dolaşım sistemi. Burada atardamarlar temiz (oksijenlenmiş), toplardamarlar kirli (oksijenini yitirmiş) kan taşır.

BUYRUKÇU, MUZAFFER


MUZAFFER BUYRUKÇU(1928 Niğde - ) Türk öykü yazarı. Çocukluğu, Manisa ve Yalova köylerinde, Balkanlardan göç etmiş, dar gelirli bir ailenin çocuğu olarak geçti. Başladığı Pertevniyal Lisesini, çalışmak zorunluluğu yüzünden yarıda bıraktı. Toprak Mahsulleri Ofisinden emekli oldu.
Edebiyata öykü ve şiirle başladı. Tanin gazetesinin 1946′da açtığı bir öykü yarışmasını kazandı. Kaynak, Yeditepe ve Mavi dergilerinde öyküleri yayımlandı.
Kendine özgü bir gerçekçilik izledi. Konularını İstanbul’un kenar mahallelerinde yaşayan ailelerden aldı. 1959′da yılın en beğenilen öykü yazarı seçildi. Son yıllarda uzun öykü ve roman türünde de yazılar kaleme aldı. Bulanık Resimler ile 1962 TDK Hikâye Ödülü’nü, Kavga ile 1989 Sait Fik Armağanı’nı ve Yüzün Yarısı Gece ile 1994 Yunus Nadi Öykü Armağanı’nı aldı.
Başlıca yapıtları şunlardır:
Öyküleri; Korkunun Parmakları (1959), Kavga (1967, 1991), Mağara (1971), Şarkılar Seni Söyler (1982), Her Yer Karanlık (1990), Bulanık Resimler (1961, 1967), Kuyularda (1962), Cehennem (1966), Hüzünlü Kar Çiçekleri, Her Yer Karanlık (1989); romanları; Bir Olayın Başlangıcı (1970), Gürültülü Birkaç Saat (1969), Arkası Yarın (1976), Sıcak İlişkiler (1982), Akan Sular şarap Olsa (1998), Ucu Güllü Kundura (1998), Dışardaki Rüzgâr (1998); anı kitabı; Dillerinde Dünya (1985, 1998).

BURUNDİ


BURUNDİ BAYRAĞIBURUNDİ FİZİKÎ HARİTASIBURUNDİ SİYASÎ HARİTASIBURUNDİResmî adı Burundi Cumhuriyeti’dir. Başkenti Bujumbura olan ülkenin nüfusu 5 930 805 kişi (2000), yüz ölçümü 27 830 km2dir. Yönetim biçimi cumhuriyettir. Kuzeyde Ruanda, batıda Demokratik Kongo Cumhuriyeti (Zaire), doğuda ve güneyde Tanzanya ile çevrili olan ve Orta Afrika’da yer alan ülkenin resmî dili Fransızca ve Kirundi dilidir. Para birimi Burundi frangıdır.
Burundi’nin en büyük kenti Bujumbura, en yüksek dağı Karonje (2685 m), başlıca akarsuları Ruvubu, Maragarazi, Ruvyironza, Rumpungwe ve Rugusye’dir. Başlıca gölleri de Tanganyika (dünyanın en derin ikinci gölü), Rweru ve Cohoha’dır. Ülkede kişi başına düşen ulusal gelir 730 $ (1999), zorunlu eğitim süresi 6 yıl, ortalama ömür 50 yıldır.
Ülkenin büyük bölümü geniş çayırlıklarla ve bunların üzerinde yüksekliği 3 bin metreyi bulan dağlarla çevrilidir. Yüksekliğin yumuşattığı tropik bir iklim görülür. Dağ yamaçlarında ormanlar, plâtoda savanlar görülür. Doğal kaynakları nikel, tarım ürünleri de kahve, pamuk ve çaydır.

BURSİT


Dirsek, kalça, diz, omuz, ayak başparmağı ya da başka bir eklemde ağrı ve şişmeyle kendini gösteren iltihap. Kese iltihabı olarak da bilinir. Bursa, bir eklemi ya da kemiği kaplayan yumuşak dokunun üzerinde oluşan içi sıvı dolu bir keseciktir. Bursit ise bu keselerden birinin iltihaplanmasıdır.
Yinelenen fiziksel faaliyetler, çoğunlukla bursite neden olurlar. Örneğin, bir beysbol topunu fırlatma ve bir tenis raketini sallama, yaygın nedenlerdendir. Sürekli uğraşla ilgili faaliyetler de bursite yol açabilir. Bunun tipik bir örneği, hizmetçi dizi denilen hastalıktır. (Burada dizin ön tarafındaki kese iltihaplanır).
Bursit, genellikle aşırı kullanım ya da basınç olaylarıyla ilgili olsa da, böyle bir durum olmadan da ortaya çıkabilir.
Ağrılı ekleme gerekli özen gösterilirse, bursit genellikle iki hafta içinde yok olur. Aspirin gibi iltihap giderici ilâçlar, rahatsızlığı gidermek için kullanılabilir. Bir kortikosteroid ilâç lokal enjeksiyonla verilebilir. Bursit, aynı eklemde ortaya çıkmaya devam ederse, etkilenen kese cerrahî müdahaleyle alınabilir.

BURKİNA


BURKİNA BAYRAĞIBURKİNA FİZİKÎ HARİTASIBURKİNA SİYASÎ HARİTASIBURKİNAResmî adı Burkina’dır. Başkenti Ouagadougou olan ülkenin nüfusu 11 892 029 kişi (2000), yüz ölçümü 274 000 km2dir. Yönetim biçimi cumhuriyettir. Başlıca kentleri Ouagadougou, Bobo-Diulasso ve Kudugu’dur. En büyük kenti Ouagadougou (Vagadugu), en yüksek dağı Tena Kourou, başlıca ırmaklar Kara Volta, Kızıl Volta, Beyaz Volta, Tapoa ve Pendjari’dir. Ülkede kişi başına düşen ulusal gelir 1100 $ (1999), zorunlu eğitim süresi 6 yıl, ortalama ömür 47 yıldır.
Kuzeybatıda Mali, kuzeydoğuda Nijer, güneyde Benin, Togo, Gana ve Fildişi Kıyısıyla çevrili ülke, Batı Afrika’da, Büyük Sahra’nın güneyinde yer alır. Para birimi CFA frangı olan ülkenin resmî dili Fransızcadır.
Denizle kıyısı yoktur. Batı Afrika’nın savan bölgesinde yer alır. Doğal kaynakları manganez, altın ve elmastır. Tarım ürünleri pirinç, yer fıstığı ve tahıldır.

BURKAY, KEMAL


KEMAL BURKAY(1937 Tunceli - ) Şair. Akçadağ Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra bir süre öğretmenlik yaptı. Ankara Hukuk Fakültesinden sonra muhasebe memurluğu, kaymakam vekilliği ve İngilizce öğretmenliği gibi işlerde çalıştı.
Varlık, Forum, Sesimiz dergilerinde yazdı. Elâzığ’da kendi yönettiği Çıra adlı dergiyi 6 sayı çıkardı. Papirüs ve Dost dergilerinde de eserleri yayımlandı.
Başlıca yapıtları şunlardır:
Şiirleri; Prangalar (1967), Dersim (1975); romanları; Yaşamanın Ötesinde (1964).

BURDURLU, İBRAHİM ZEKİ


(1922 Burdur - 1984 İzmir) Türk şairi ve yazarı. İstanbul Erkek Öğretmen Okulunu ve Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirdi. Bir süre çeşitli okullarda görev yaptı. İzmir Eğitim Enstitüsünde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı.
İlk şiiri Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde yayımlandı. Ankara’da, Ahmet Kutsi Tecer’in öncülüğünde hızlanan halk şiirini değerlendirme çalışmalarına katıldı. Sanat ve Edebiyat, Millet, İstanbul, Fikirler, Şadırvan, Su, Hisar ve Varlık dergilerinde şiirler, araştırma yazıları, eleştiriler yazdı. Masallar ve oyunlar kaleme aldı.
Başlıca yapıtları şunlardır:
Şiirleri; Toprak İnsanları (1945), Bir Köyden Bir İnsan (1951), Lefkoşe (1953), Basık Tavan (1958), Günaydın Yavru Kıbrıs (1959), Atatürküm (1959); eğitici kitapları; Köroğlu Destanı (1965), Günaydın Anneciğim (1968); inceleme; Romanlarıyla Reşat Nuri Güntekin (1971).

BURÇ

Gökyüzünün ekliptiğinde yer alan 12 takımyıldızdan her biri. Bunlar; Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık burçlarıdır. Astrolojinin, bu burçları, bazı olayları açıklamak için kullanması bilimsel verilere dayanmaz. Bir ağacın insan yaşamına etkisi, bir yıldız grubunun etkisinden daha fazladır.

BUNYON


Ayak başparmağının ayağa birleştiği bölümde oluşan kemiksi çıkıntı. Ağrı ve hareket kısıtlılığı da olaya eşlik eder. Ayak başparmağı öteki parmağın üstüne bindiğinde bunyon oluşur. Bu durum, halluks valgus (Lâtincede çarpık anlamına gelen valgus ve ayak başparmağı anlamına gelen halluks sözcüklerinden gelir) denilen kalıtımsal bir özelliğin sonucudur ve ayakta şekil bozukluğuna neden olur. Ayak başparmağının ayağa birleştiği bölüm, ayağın normal profilinin dışına taşarak, bunyon denilen çıkıntıyı yapar. Bunyon sürekli sürtünmeye maruz kaldığı için, bu bölgedeki deri zamanla kalınlaşır. Bu hafif ancak yaygın sorun kadınlarda daha sık görülür. Bazı kişiler genetik olarak bunyona eğilimli olsa da, daha çok yüksek topuklu ve sivri burunlu dar ayakkabıların giyilmesi sonucu oluşur.
Ayağa iyi uyan ayakkabıların kullanımı çoğu kez en iyi çözümdür ve bunyonun yarattığı rahatsızlığı önleyebilir. Eğer bursit gelişirse, eski bir ayakkabının bunyonun üstüne gelen bölümünde açılacak bir delik rahatlama sağlayacaktır. Bunyonun üstüne konacak yumuşak bir yastıkçık yararlı olabilir. Bazı ender durumlarda fazla kemik dokusunu çıkartmak ve kemiğe eski biçimini vermek için ameliyat yapılabilir.

BUNİN, İVAN ALEKSEYEVİC


İVAN ALEKSEYEVİC BUNİN(1870 Voronej, Rusya - 1953 Paris, Fransa) Rus yazarı. Yoksul düşmüş bir çiftlik sahibinin oğlu olarak doğdu. Ailesinin yanından ayrılarak Ukrayna’da dolaştı.
Önce şair, sonra da öykü ve roman yazarı olarak edebiyata girdi. Çehov ve Gorki ile dostluk kurarak gerçekçiler grubuna katıldı. Yapıtlarında ideolojik eğilimlerden uzak kaldı. Akdeniz ülkelerini, Hindistan’ı, Seylân ve Orta Doğu’yu gezdi. 1920′de Fransa’ya göç etti. 1933′te Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ilk Rus yazarı oldu. 1910′lu yıllar eserlerinde sayı ve kalite açısından en verimli yılları oldu. Gorki, 1912′de Bunin’i “çağın en iyi stilisti” olarak nitelendirdi.
En tanınmış yapıtlarının ilki, Köy (1910) adlı epik öyküsünde, Rusya’da yaşamın insan gücünü anlamsız biçimde harcadığı düşüncesini işledi. Asırlık Adam (1911) adlı öyküsünde, 108 yıl yaşayan; ancak köyünün çevresi dışına çıkmayan ve önemli bir anısı olmayan bir köylüyü anlattı.
Yeni akımlardan tümüyle uzak kalmadığı gibi, Rus halkının dinsel yaşamına karşı da ilgisini eksik etmedi. Öykülerinde hacılardan, peygamberlerden sık sık söz etti. Doğuya yaptığı gezilerden aldığı esinleri şiirlerinde ve öykülerinde yansıttı.
1914-1916 yılları arasında kaleme aldığı öykülerinde ölüm temasına yoğun biçimde eğildi. Bir İlkbahar Akşamı (1915), Kazimir Stanislavovic (1916) ve San Fransiskolu Adam (1916) adlı yapıtlarında bu tema çok belirgindir. Çocukluk ve gençlik anılarını Şafaklar (1930-1939)’da dile getirdi.

BUNAMA


İnsanda, zihin gücünün zamanla azalması ya da yitirilmesi durumu. Başlı başına bir hastalık olmaktan çok, bazı hastalıkların sonuçlarından biri olarak ortaya çıkar. İlerlemiş bir bunamada beyin küçülür, beyin boşlukları genişler.
Bunama hastası bir kişide; hafızada, düşünmede, mantık yürütmede, yer ve zaman belirlemede, okuduğunu anlamada, konuşmada, günlük basit işleri yapmada bir takım bozukluklar görülür. Bunama 65 yaşının üstünde olan insanların yaklaşık %15′inde görülür. Bunamanın erken dönemindeki bir hastanın okuduklarını anlaması gittikçe zorlaşır. Özellikle yakın hafızası zayıflar ve yapılan sohbetler, çarşıdan alması gereken şeyler gibi günlük işleri unutmaya başlar. Ama her unutkanlık bir bunama belirtisi değildir. Örneğin kişinin pişirdiği pastayı ikram etmeyi unutması unutkanlıktır. Ama pastayı pişirdiğini unutmuşsa önemli bir sorunun varlığından söz edilebilir ya da; kişinin anahtarları koyduğu yeri unutması önemli değildir, ama onları bulduğunda oraya koyduğunu hatırlamaması önemlidir. Bu durumda bir sinir hastalıkları uzmanına muayene olunmasında yarar vardır.
Normal yaşlanma sürecinde beyin fonksiyonları bir miktar geriler, ancak her yaşlıda bunama belirtileri bulunmaz. Bunun için en iyi ayırıcı ölçüt, kişinin kendi işlerini kendisinin yapabilmesidir (ileri derecede romatizmaya bağlı fiziksel hareket kısıtlılığı gibi etkenler dışında). Yalnız yaşayan ve işlerini tek başına yapabilen bir kişi büyük olasılıkla bunama değildir ya da ancak başlangıç hâlinde bunama durumunda olabilir. Fiziksel hastalığı olmadığı hâlde günlük yaşam aktiviteleri (örneğin, yemek yeme, giyinme, temizlenme) için bile yardım gereken hastalar oldukça ileri bunama tablosundadır.
Bunamaya yol açan birçok etken vardır. Batılı ülkelerin birçoğunda tüm bunama vakalarının %50-90′ını Alzheimer hastalığı, %5-10′unu vasküler (damar) hastalıklar oluşturur. Japonya ve İskandinav ülkelerindeyse vasküler hastalıklara bağlı bunama vakaları daha yaygındır. Bunların yanı sıra, vakaların %5-10′unun alkol kullanımı sonucu geliştiği bildirilmiştir. AIDS’li hastaların da %30-40′ında bunama gelişebilmekte ve daha genç hastalarda önemli bir etken olarak kabul edilmektedir.
Dikkatli bir şekilde hastanın muayenesi ve geçmişinin sorgulanmasıyla bunamanın nedeni ortaya çıkarılabilir. Tanının başlıca amacı, bunamanın tedavi edilebilir nedenlerini belirlemektir. Böylece altta yatan bozukluk tedavi edilerek bunama belirtileri giderilebilir.

BULUT


BULUTYükseklerde oluşan çok küçük su damlacıkları ya da buz kristalcikleri topluluğu. Yükseklere doğru çıkıldıkça havanın basıncı azalır. Yeryüzünde ısınarak genleşen ve bu nedenle hafifleyen hava kütleleri, yavaş yavaş yükselir, ısı yitirerek soğur. İçinde bulunan su buharını taşımayacak kadar soğuduğunda, doyma sınırı aşılmış yoğunlaşmaya yol açılmış olur. Bu sırada hava sıcaklığı sıfır dereceden yüksekse su damlacıkları, 0oC’un altındaysa buz kristalcikleri oluşur. Bulutlar da ya bu damlacıklardan ya da kristalciklerden meydana gelir. Bunlar, havanın karşı koyması ve yükselen hava kütlesinin etkisiyle yere düşmez; sanki asılı kalır.
Bulutların ana türleri sirüs (tüy bulut), kümülüs (yığın bulut), stratüs (katman bulut) ve nimbus (yağmur bulutu) olmak üzere dört adettir. Ayrıca ara (geçiş) türleri de vardır.

BULÛĞ ÇAĞI

Bireyin, büyüme çağında cinsel gelişiminin ortaya çıktığı dönem. Bu dönemde birey psikolojik olarak çok hassastır. Dişilerde bulûğ çağı çeşitli evrelerden geçer. Bunlardan bazıları; memelerin büyümesi, âdet kanamalarının başlamasıdır. Erkeklerde ise, kılların çıkması ve kalınlaşması, ses değişikliği gibi bedensel değişimler bulûğ çağının karakteristik özellikleridir. Bulûğ çağı dişilerde 10-11 yaşlarında; erkeklerdeyse 12-13 yaşlarında başlar. Bulûğ çağına ait özellikler daha erken bir dönemde ortaya çıkarsa, buna erken bulûğ çağı denir.

BULÛĞ ÇAĞI

Bireyin, büyüme çağında cinsel gelişiminin ortaya çıktığı dönem. Bu dönemde birey psikolojik olarak çok hassastır. Dişilerde bulûğ çağı çeşitli evrelerden geçer. Bunlardan bazıları; memelerin büyümesi, âdet kanamalarının başlamasıdır. Erkeklerde ise, kılların çıkması ve kalınlaşması, ses değişikliği gibi bedensel değişimler bulûğ çağının karakteristik özellikleridir. Bulûğ çağı dişilerde 10-11 yaşlarında; erkeklerdeyse 12-13 yaşlarında başlar. Bulûğ çağına ait özellikler daha erken bir dönemde ortaya çıkarsa, buna erken bulûğ çağı denir.

BULGAR

Slavların güney kolundan olan bir halk ya da bu halkın soyundan olan kimse. Kavim adı olarak “Bulgar” sözcüğü 5. yüzyılın 2. yarısından önce yoktu; ilk kez, 482 yılında, Bizans imparatoru Zenon’un, Doğu- Got’larına karşı savaşmak üzere, askerî yardım istediği Karadeniz kuzeyindeki topluluk adı olarak ortaya çıkmıştır. Bulgar adı tarihsel bir olaydan doğmuştur: Avrupa Hun hükümdarı Attila’nın ölümü üzerine çocuklarıyla imparatorluk kavimleri arasında patlak veren mücadelelerde Attila’nın ikinci oğlu Dengizik’in 469′da ölümünden sonra, bunun küçük kardeşi Irnek yönetiminde Orta Avrupa’yı terk eden Hun’lar Karadeniz kıyılarında buluştukları başka Türk topluluklarıyla karışmışlardı. Bu karışmadan doğan yeni topluluk Türkçe “Bulgar” olarak anılmaya başladı.

BULDOZER

BULDOZERÖnünde bulunan geniş bıçakla toprağı sıyıran ve yol üstündeki engebeleri kaldıran güçlü bir yol makinesi. Yol ve yapı inşaatlarında, enkaz kaldırma çalışmalarında kullanılır. Paletli ya da lâstik tekerlekli olabilirler. Aracın önündeki ağır, geniş ve keskin bıçağa lâma adı verilir. Buldozerler, yüzey hafriyatı, hendek açma ve kamyonlardan boşaltılan malzemenin homojen biçimde dağıtılması gibi birçok işte kullanılır.

BUKALEMUN


BUKALEMUNChamaeleon vulgaris. Pullu sürüngenler takımının bukalemungiller familyasının örnek tipi olan hayvan. Kertenkeleye benzeyen sürüngen bir canlıdır. Uzunluğu 10-30 cm kadardır. Avını yakalamak için yapışkan dilini kullanır. Çevresindeki böcekleri hızla hareket ettirdiği diliyle yakalar. Daha büyük avları için güçlü ayaklarını ve kuyruğunu kullanır. Gözleri iki farklı yöne doğru bakabilir.
Bukalemunlar çok ağır hareket eden, ağaçlarda ve çalılar üzerinde yaşayan hayvanlardır. Derilerinde renk maddesi denilen “kromatoforlar” bulunur. Bu sayede bulundukları ortama renk uyumu sağlayarak düşmanlarından korunurlar. Bukalemunlarda sempatik sinir sisteminin salgısıyla pigmentlerin dağılması ve toplanması sağlanarak renk değişimi meydana gelir. Böylece çok ağır hareket eden bu hayvan, bulunduğu ortamda fark edilmeden güvenli bir şekilde yaşamını sürdürebilir.

BUJİ

BUJİÖzellikle patlamalı (içten yanmalı) motorların karbüratöründen gelen gaz karışımlarının, yanma odasından bir kıvılcım geçiririlerek tutuşmasını sağlayan düzen. Aralıklı olarak yerleştirilmiş iki elektrottan oluşur. Yakıt-hava karışımı tam olarak basınç altına alındığında, distribütör elektrotlardan 20 000 voltluk gerilime karşılık gelen bir akım geçirir. Bu sırada meydana gelen kıvılcım karışımı ateşler ve motor çalışır. Bu düzen, birçok kara taşıtının ateşleme sisteminin yanı sıra uçaklarda da kullanılmaktadır.

BUHARLI ARAÇ

BUHARLI ARAÇHareket enerjisini buhar makinesinden alan araç. İlk buharlı araç, 1769′da N. J. Cugnot tarafından Fransa’da icat edildi. Bu araç, 3 tekerleği olan ve 20 dakikalık süre içinde saatte 3,2 km hıza ulaşabilen bir otomobildi. Bu buharlı otomobil dört yolcu taşıyabilmekteydi. Bu gelişmeden sonra, özellikle İngiltere’de birçok buharlı araç yapıldı. Ama, bugünkü araçların yapılmasının yolunu açan ve bunların atası sayılabilecek ilk buharlı araç 19. yüzyılda yapılabildi. Buharlı araçların en başarılısı ABD’de Stanley tarafından yapılmıştır. Stanley’in buharlı aracı, 1906′da saatte 204 km hız yaparak Dünya rekoru kırdı. Ancak, bu araçta her 33 km’de aracın deposuna saf su doldurmak gerekiyordu. 1897-1927 yılları arasında yapılan bu araçlar 1945 yılına kadar hizmet vermiştir.

BUHARLAŞMA

Katıların ve sıvıların ısının etkisiyle gaz durumuna geçmesi. Buharlaşma hemen her sıcaklıkta olabilir. Kaynama sırasında öteki sıcaklıklarda olduğundan daha hızlı buharlaşma gerçekleşir. Bir sıvının kaynatılma sonucunda buhar durumuna geçme derecesine buharlaşma noktası denir.

BUHAR MAKİNESİ


BUHAR MAKİNESİSu buharıyla çalışan makine. 1788′de İskoçyalı alet yapımcısı James Watt tarafından icat edildi. Buhar makinesinin yapılma amacı, araçların daha çabuk çalışabilmesi ve bol üretim yapabilmekti.
Buhar makinesinde, kazanda elde edilen su buharı bir silindire gelir. Buradaki piston basınç yaparak onu iter. Bu itiş sırasında soğuyan buharın basıncı düşünce, piston geri gelerek buharı bir yoğunlaştırıcı kazana doğru iter. Soğuk su dolaşım sistemiyle yoğunlaştırıcı soğutularak, buharın su hâline dönmesi sağlanır. Buradan, bir tulumba aracılığıyla yoğunlaştırıcı tekrar kazana gönderilir. Bu işlem arka arkaya tekrarlandığında istenilen aracın hareket etmesi sağlanır.
Buhar makineleri, buharlı lokomotiflerde başarıyla kullanılmıştır. Buhar gücü, insanın gücünü artırmış; küçük atölyelerden fabrikaya geçişi sağlamış ve toplu üretimi yaratan Endüstri Devriminin en önemli adımı olmuştur.
Buhar gücüyle çalışan ilk makineler ve denetim altına alınan güç, fabrikalar, buharlı lokomotifler, hatta buharlı otomobiller ve daha birçok ürün doğurmuştur. Buhar makinesi 19. yüzyıla damgasını vurmuştu; ancak 20. yüzyılda yaşanan yeni teknolojik ve endüstriyel gelişmelerle, buhar makinesi dönemi yavaş yavaş kapanmıştır.

BUĞRA, TARIK


TARIK BUĞRA(1918 Akşehir - 1994 İstanbul) Türk öykü, roman ve fıkra yazarı. Orta öğrenimini Konya’da yaptı. Tıp, hukuk ve edebiyat fakültelerinde okudu. Akşehir’de gazeteciliğe başlayarak Nasrettin Hoca gazetesini çıkardı. 1952′den sonra İstanbul’a giderek Milliyet, Yeni İstanbul ve Tercüman gazetelerinde fıkra yazarlığı yaptı.
İlk öykülerini Çınaraltı dergisinde yayımladı. Kişilerin iç dünyalarını büyük bir başarıyla ve şiirsel bir anlatımla sergiledi. Konularının özgünlüğüyle dikkat çekti. İlk yapıtlarında ilerici ve toplumcu bir çizgi izledi. Daha sonra gelenekçi bir yola girdi.
Romancının bilim adamı kadar nesnel olması gerektiğini ileri sürerek, sanatta tek birim olarak insanı ele aldı. Topluma, insandan hareketle yönelmeyi seçti. Son yapıtlarında tarihsel konulara yöneldi.
Başlıca yapıtları şunlardır:
Öyküleri; Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İki Uyku Arasında; romanları; Siyah Kehribar, Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, Firavun İmanı, Osmancık, Yağmur Beklerken, İbişin Rüyası, Dönemeçte, Gençliğim Eyvah; oyunları; Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülâtörlü Radyo.

Bmw C Evolution Scooter


Bmw markasının C Evolution Scooter adını verdiği yeni aracı gelecek adına güzel bir örnek ve kilometre taşı. Bmw i3,i5 ve i8′den sonra CES’le(C Evolution Scooter) de çok konuşulacağa benzer. Nihayetinde elektrikli bir araç olmasına karşın CES’in her gün karşılaştığımız scooterlardan farkı yok hatta fazlası da var diyebiliriz. Araç nihayetinde basit ve hafif olmasına karşın yan kaplamalar aracı daha kalıplı ve ağır hissettiriyor. Enerji verimliliği baz alınan bu araçta tabi ki lambalar görmek bizi şaşırtmıyor. Ayrıca gidonun üstüne konumlandırılan Tft panel ile CES modern bir havaya büründürülmüş.
Aracın bataryası,konvertör, hız kontrolörü vs. elektronik aksam selenin altında bulunan dikdörtgen biçimindeki kutuda birleştirilmiş. Batarya kapasitesi sadece 8 kW.Ama CES bu enerjiyle 100 km menzil yapabiliyor ve saatte 115 km hıza ulaşabiliyor.Eğer normal bir scooterla karşılaştırma yapacak olursak;normal bir sooterla şuan ki petrol fiyatları da göz önünde bulundurulursa 20 TL’ lik yakıtla yaklaşık 70 ila 100 km arası yol gidebiliyor.Öte yandan CES sadece 2 tl lik elektrikle 100 km yol gidebilmekte.
Rakamlar da bize gösteriyor ki CES hem hızda hem de menzil konusunda normal scooterlarla baş edebilecek güçte ve gelecek için güçlü bir alternatif ulaşım aracı.Ayrıca şarj süresi de çok kısa.Batarya 30 dakikada yaklaşık %70 doluluk oranına erişiyor.Bmw’nin otomobil ve elektrik güvenlik güvencesiyle araçta tam koruma sağlanmış.Alçaltılmış şasi sayesinde de daha çok yol tutuşu sağlanmış.Hafif Metzeler Feelgreen lastikleriyle de dikkat çeken araç ABS li güçlü fren sistemiyle desteklenmiş.
Yüksek menzil,yüksek hız ve hızlı şarj.Bmw C Evolution Sooterla ‘yükseği’ yakalayabilmiş az sayıdaki firmalardan.