31 Ocak 2012 Salı

Astronomi nedir

Astronominin kısa tarihçesi

Neredeyse insanlığın yazılı tarihiyle yaşıt olan astronomiye ilişkin ilk bilgilerin çoğu Babillilere dayandırılır.

Babillilerin, IÖ 3000'lerde; bugün bilinen takımyıldızlardan birçoğunu tanımladıkları ve bazı astronomi olaylarının belirli bir düzen içinde yinelenmesine dayanan bir takvim geliştirdikleri biliniyor. Sonraki yüzyıllarda bir yandan gökcisimlerinin, özellikle

Ay'ın ve gezegenerin hareketlerine ilişkin gözlemler sürdürülürken, bir yandan da evrenin yapısına ve düzenine ilişkin kuramlar geliştirildi. En başarılı örnekleri

Eski Yunan düşünürlerince tasarlanan bu evren modellerinden çoğu yermerkezliydi; başka bir deyişle, evrenin merkezinde yeryüzünün bulunduğunu,



Güneş'in ve tüm gezegenlerin Yer'in çevresinde dolandıklarını kabul ediyordu. İÖ

6. yüzyılda

Pythagoras, Yer'in bir küre biçiminde olduğunu ve evrende, doğa yasaları arasındaki uyumlu ilişkinin yönetimi altında hareket eden pek çok gökcismi bulunduğunu öne sürdü. Sonraki Yunan düşünürleri gökyüzünü, tam merkezinde yerkürenin bulunduğu ve iç yüzeyinde birer mücevher gibi yıldızların asılı olduğu içi boş bir küre olarak düşündüler. Bu küre, Yer'in ortasından geçen bir eksene dayanıyor ve bu eksenin çevresinde her gün doğudan batıya doğru döndüğü için gökcisimleri sabah doğup akşam batıyordu.

Aynı dönemlerde bazı Pythagorasçı düşünürler, evrenin merkezinde Güneş'in yer aldığı inancına dayanan günmerkezli evren düşüncesini ortaya attılar. İÖ 3. yüzyılda

tarafından daha da geliştirilen bu düşünce, hareketsiz oldukları sanılan yıldızların ve yeryüzündeki cisimlerin hareketlerini açıklamakta yetersiz kaldığı için pek yandaş bulamadı.

</p><p>
Resmi büyült
İS 2. yüzyılda Yunanlı astronomi bilgini

Ptolemaios (Batlamyus), yermerkezli evren modelini iyice geliştirerek çok sağlam temeller üzerine oturttu. Yaklaşık 14 yüzyıl boyunca astronomi dünyasında tartışmasız benimsenen Ptolemaiosçu evren modelinin temelinde, gezegenlerin görünür hareketlerini oldukça başarılı bir biçimde açıklayan "ilmek" (episikl) kavramı yatıyordu. Her birinin üstünde bir gezegenin dolandığı varsayılan ilmekler, merkezleri, Yer'in çevresindeki daha büyük bir çemberin üstünde batıdan doğuya doğru hareket eden daha küçük çemberlerdi. Oldukça karmaşık bir sistem olan ve 80 kadar ilmeğin hesaba katılmasını gerektiren Ptolemaiosçu evren modeli, gene de bazı astronomi olaylarını açıklamakta başarısız kalıyordu. Ancak, bir yandan gözlemlerle daha uyumlu başka bir seçenek geliştirilmemesi, öte yandan Aris-totelesçi anlayışa ve kilisenin görüşüne uygun olması, bu modelin yüzyıllarca astronomi bilimine egemen olmasını sağladı. Kilise, evrenin merkezine Yer'i, dolayısıyla insanı yerleştiren ve gökcisimlerinin değişmezliğini, bir anlamda da kutsallığını doğrulayan yermerkezli sistemi kendi dogmalarına uygun buluyordu.

6. yüzyıldan sonra, astronomi çalışmalarının ağırlığı

İslam dünyasına kaydı. Başta Ptolemaios,

Aristoteles,

ve Aristarkhos olmak üzere birçok Yunan astronomunun yapıtlarını Arapçaya kazandıran İslam bilginleri, kuramsal çalışmaların yanı sıra, gözlemleri, ölçümleri ve astronomi aletlerine getirdikleri yeniliklerle bu bilime değerli katkılarda bulundular.

Ptolemaios astronomisine ve,

Aristoteles fiziğine karşı çıkan 10. yüzyıl bilgini

Birûni, yerkürenin durağan olmayıp döndüğünü kanıtlamaya çalışarak

Kopernik sisteminin temellerini attı, ayrıca tutulum düzlerniyle Ekvator arasındaki açıyı veren ölçümler yaptı. Aynı dönem astronomlarından Bettani ise, Ptolemaios'un, Güneş'in yeröte noktasının sabit olduğu yolundaki savını çürüttü ve küresel trigonometriye ilişkin çalışmalarıyla çağdaş astronominin yolunu Güneş'in dönencelerinin devindiğini bulan

11. yüzyıl bilginlerinden Endülüslü

Zerkali, bu devinimi hesaplamayı da bir kurala bağladı; Yunan ve

Rönesans astronomileri arasındaki köprünün temel direklerinden biri de 11. yüzyılda yaşayan Bağdatlı

'dir. Gezegenlerin aslında var olmayan çemberler üzerinde değil, dönen somut küresel yüzeyler üzerinde bulunduklarını ileri süren Heysem, bu kuramıyla, gezegenlerin hareket ederken önlerindeki havayı sıkıştırıp, arkalarında bir boşluk bıraktıkları inancına son verdi. Endülüslü astronom Bitrüci de, Ptolemaiosçu evren modelinin Aristoteles fiziğine aykırı düşen noktalarını belirledi, geliştirdiği yeni modelle Kopernik sisteminin doğuşuna ortam hazırladı. Bu arada 12. yüzyıl astronomu Bağdatlı , Hipparkhos'un tasarladığı usturlabın yapımını ve kullanımını yaygınlaştırarak, gökcisimlerinin ve yıldızların konumunun gözlemlenmesi yoluyla bu cisimlerin ufuk düzleminden yüksekliğinin ölçülmesini, böylece yerel zamanın hesaplanmasını olanaklı kıldı.


16. yüzyılda

Polonyalı astronomi bilgini Mikotaj

Kopernik, Ptolemaios'un yermerkezli sisteminden daha basit ve gezegenlerin hareketlerini açıklamakta daha başarılı bir günmerkezli sistem geliştirerek, Ptolemaiosçu evren modelinin tartışılmazlığına sonverdi. Bu sistemde Ay gene Yer'in çevresinde dolanıyor, buna karşılık Yer de, bütün öbür gezegenler gibi Güneş'in çevresinde dolanarak tüm ayrıcalığını yitiriyordu.

Kopernik'in De revolutionibus orbium coetestium (1543; Gök Kürelerinin Dolanımı Üzerine) adlı kitabında açıkladığı günmerkezli kuram çağdaş astronominin başlangıcını müjdeliyordu.

Ölmüş bir yıldızdan çıkan gaz</p><p>
Ölmüş bir yıldızdan çıkan gaz

17. yüzyıl, astronomide büyük ilerlemelere yol açan çok önemli gelişmelere sahne oldu. Özellikle

Johannes Kepler'in gezegenlerin hareket yasalarını açıklaması,

Galileo Galilei'nin astronomi gözlemlerinde teleskop kullanımını başlatması, Isaac Newton'ın hareket ve kütleçekimi yasalarını belirlemesi birer dönüm noktasıydı. Bu önemli buluşlar başka önemli katkıları da ardında getirdi. Örneğin 1750'de evrenin çok sayıda gökadadan oluştuğunu açıkladı. Aynı yüzyılın sonlarında gene İngiliz astronomlarından William Herschel gökcisimlerini güçlü teleskoplarla çok sistemli bir biçimde gözlemleyerek, çağdaş yıldız astronomisinin temellerini attı.

18. yüzyılda, Güneş sistemini kapsayan Samanyolu gökadasının ve tüm evrenin yapısına ilişkin araştırmalar ye kuramsal yaklaşımlar gündeme geldi. Örneğin 1796'da Fransız matematikçi , Güneş sisteminin, bir gaz bulutunun soğuyarak sıkışması sonucunda oluştuğunu öne süren "bulutsu varsayımı"nı ortaya attı. 19. yüzyılda tayfölçümü ve fotoğraf tekniklerinin astronomiye uygulanması, yıldızların ve bulutsuların parlaklıkları, sıcaklıkları ve kimyasal özellikleriyle ilgili nicelve nitel çalışmaların başlamasına yolaçtı.

Çok geçmeden, gezegenler ve Güneş sistemiyle birlikte tüm gökcisimlerinin özelliklerinin, ancak bu cisimlerin atmosferlerinin ve iç yapılarının fiziksel özellikleriyle açıklanabileceği anlaşıldı. Fizik yasalarını astronomi gözlemlerine uygulama eğilimi özellikle 1920'lerde giderek yaygınlaştı ve astronomların çoğu kendilerini astrofizikçi" olarak kabul etmeye başladı.

Bu yaklaşımın temel odakları olan X ışınları astronomisi, gamma ışınları astronomisi Ve radyoastronomi, klasik astronomi yöntemlerinden çok fizik, ve mühendislik bilimlerinin yöntemlerinden yararlanır. Özellikle güçlü' gözlem araçlarının ve yardımcı donanımların geliştirilmesinde mühendislik bilimlerinin birikimi büyük önem kazanır. Elektronik radar ve radyo birimleri, yüksek hızlı bilgisayar sistemleri, yükselteçler, Yer yörüngesine oturtulmuş gözlemevleri ve uzun erimli uzay sondalan gibi teknik gelişmeler, gerek kuramlara, gerek gözleme dayalı astronomi araştırmalarının sınırlarını büyük ölçüde genişletmiştir.

Astronomi ilk çağlardan bu yana hem amatörlerin, hem de devletten ya da çeşitli kuramlardan destek alan profesyonellerin ilgilendiği bir bilimdir. Bu konudaki devlet desteğinin başlangıcı, mevsimlerin, takvimin ve dua zamanlarının belirlenmesi için din adamlarının ve başka resmî görevlilerin görevlendirildiği antik çağlara değin uzanır. Sonraki yüzyıllarda soylular ve papalar da astronomiyle uğraşan kişileri desteklediler. 17. yüzyılda pek çok ülkede denizciliğin gelişmesi ve standart saat uygulamasına, geçilmesi, devleti ulusal gözlemevleri kurmaya ve astronomi araştırmalarıyla uğraşan kurumları desteklemeye yöneltti, 20. yüzyılda, uzay araştırmalarının öneminin artmasıyla birlikte, devletlerin astronomi çalışmalarına katkısı da dev boyutlara ulaştı. Bir yandan da uluslararası işbirliği alanında önemli adımlar atıldı. 19. yüzyılda astronominin gelişimine büyük katkılarda bulunan İngiltere'de Royal Society, ABD'de Amerikan Astronomi Derneği, Almanya'da Astronomi Derneği gibi ulusal kurumların yanı sıra Uluslararası Astronomi Birliği (IAU), Şili'deki Avrupa Güney Gözlemevi ve Inter-American Gözlemevi gibi, çok sayıda ülkenin bilim adamlarını bir araya getiren kuruluşlar ve gözlemevleri kuruldu.

Gökbilim

Antik Çağ'da gökbilim

Antik Çağ'da gök biliminin gelişimindeki önemli hususlar olarak şunlar söylenebilir :

  • Gökbilim önceleri yalnızca, çıplak gözle görülen gök cisimlerinin gözlemi ve hareketleri hakkındaki öngörülerden oluşuyordu. Eski zamanlarda gözlemler çıplak gözle yapılıyorsa da o zamanlar günümüzdeki gibi sanayi ve ışık kirliğinin bulunmayışı insanlara büyük bir avantaj sağlıyordu. Bu yüzden antik çağda yapılan gözlemlerin günümüzde yapılması neredeyse olanaksız derecesinde zordur.

  • Eski insanların dairesel tarzda dikmiş oldukları 6.500 yıllık megalitlerin ( , Stonehenge) gökbilimsel gözlem amacıyla kullanıldıkları sanılmaktadır.
  • Eski çağlarda gökbilimde ilerlemiş uygarlıklardan bazıları, Çin, Hint, Sümer, , Mısır, Toltek, Zapotek ve Maya uygarlıklarıdır.
  • Rig-Veda'da Güneş'in hareketine bağlanan 27 takımyıldızdan ve 13 bölümlü zodyaktan söz edilir.
  • Mayalar ise teleskopları olmadıkları halde Venüs’ün evrelerini ve tutulmalarını tam olarak saptayabilmişlerdi.
  • Antik Yunanlar'ın gök bilimine yaptıkları en önemli katkı, yıldızları kadir derecelerine göre sınıflandırmaya çalışmış olmalarıdır.

    Ortaçağ'da gök bilimi

    Ortaçağ’da gökbilim bilgilerinin İslam bilginlerince geliştirildiği ve bu bilgilerin sonradan Batı'ya aktarıldığı görülür{{olgu}}.
    Gökbilimi geliştiren bu İslam bilginlerinden başlıcaları şöyle sıralanır :
  • Fergani (805–880), Gök cisimlerinin hareketleri üzerine yazılar yazdı, ekliptiğin eğikliğini hesaplamasını sağladığı gözlemlerde bulundu.
  • Kindi (801–873), filozof ve ansiklopedici bilgin, gökbilim üzerine 16 eser yazdı.
  • Battani (855–923), gökbilimci ve matematikçi
  • Hasib El-Mısri (850–930), Mısırlı matematikçi
  • Harezmi (780-850): Türkistanlı matematikçi.
  • Ebubekir Er- Razi (864–930), İranlı bilgin
  • Farabi (872–950) büyük filozof ve bilgin.
  • Khujandi 10. yüzyılın sonunda Tahran yakınında bir gözlemevi inşa etti.
  • Ömer Hayyam (1048–1131), cetveller hazırladı, takvimi geliştirdi.
  • Ibn El-Haytham (965–1039), matematikçi ve fizikçi.
  • Biruni, (973–1048), matematikçi, gökbilimci ve ansiklopedici.
  • (1201–1274), filozof, matematikçi, gökbilimci ve ilahiyatçı; trigonometrinin kurucularından biri olarak kabul edilir.
  • Gıyaseddin Cemşid (1380–1429), (Özbekistan)
  • Uluğ Bey (1393 - 1449) Timur İmparatorluğu'nun 4. hükümdarı. Matematikçi ve gökbilimci.
  • Ali Kuşçu (1403 - 1474) Türk gökbilimci, matematikçi ve dilbilimci

    Rönesans'ta gök bilimi

  • Kopernik Güneş merkezli güneş sistemi modelini fikir olarak ortaya attı.
  • Koperniğin fikri Galile ve Kepler tarafından savunuldu, geliştirildi ve düzeltildi.
  • Kepler Güneş’in çevresindeki gezegenlerin hareketini belirleyen bir yasalar sistemi olduğunu düşünen ilk kişi oldu.
  • Çekimi hareket yasalarıyla tanımlayan Newton oldu. Böylece gezegenlerin hareketine makul bir açıklama getiren ilk kişi de o oldu. Aynı zamanda yansıtıcı teleskobu icat etti.

    Günümüzde gökbilim

    </p><p>Apollo Teleskobu'nun yapısı
    Resmi büyült
    Apollo Teleskobu'nun yapısı
    Gökbilim 19. ve özellikle 20. yüzyılda baş döndürücü bir hızla ilerlemiştir. Yakın zamanlardaki keşif ve gelişmelerle ilgili olarak şunlar söylenebilir:

  • Teleskopların geliştirilmiş olmasının yanısıra, diğer bilim dallarındaki ilerlemelerin de gök bilimine yardımcı olmaları sayesinde, evrenin gizleri bir bir açığa çıkmaktadır.
  • Gökbilimdeki en önemli gelişmelerden biri, tayfölçümü de denilen spektroskopinin (maddelerin ışıkla olan etkileşimlerini anlamaya çalışma, maddelerin soğurduğu ve yaydığı ışığı, yani elektromanyetik dalgaları saptayarak maddenin yapısı hakkında sonuçlara varma tekniği) yani yıldız ışığının elektromanyetik spektral analizine başlanmış olmasıdır.
  • Diğer yıldızların ışıklarının analizi, bu yıldızların ışığının temelde Güneş’in ışığından farksız olduğunu, fakat yıldızlar arasında sıcaklık, kütle ve boyut bakımından son derece büyük farklılıklar bulunduğunu göstermiştir.
  • 20. yüzyılın başında diğer galaksilerden ayrı bir birim olarak galaksimizin varlığı kanıtlanabilmiştir.
  • Ardından Hubble yasası ile evrenin bir genişleme içinde olduğu saptanmıştır; galaksiler giderek birbirinden uzaklaşmaktadır.
  • Kozmolojik termik ışıma (fosil ışıması) ve kimyasal elementler ve izotoplarının maddeden ayrılmasını açıklayan farklı nükleosentez teorileriyle büyük ölçüde gökbilim ve fiziğe dayalı olan Büyük Patlama kuramı yoluyla kozmoloji özellikle 20. yüzyılda büyük gelişmeler göstermiştir.
  • 20. yüzyılın bu alandaki son gelişmeleri olarak, radyoteleskopların, radyoastronominin, modern bildirişim araçlarının ortaya çıkması sayılabilir. Bunlar sayesinde, elektromanyetik dalgalarla uzayı aşan parçacıkların spektroskopik analizi yapılabilmiş ve böylece uzak gök cisimleri üzerinde yeni deney türleri olanaklı hale gelmiştir.

    Gökbilimin dalları, alanları, konuları

    Antikçağdaki başlangıç döneminde gök bilimi yalnızca astrometriden, yani yıldız ve gezegenlerin gökyüzündeki konumlarının ölçümünden ibaretti. Daha sonra Kepler ve Newton’un çalışmaları gök cisimlerinin kütle çekimi etkisi altındaki hareketlerinin matematik yoluyla öngörülmesini sağlayan gök mekaniğini doğurdu. Bu iki alandaki ( astrometri ve gök mekaniği) çalışmaların çoğu, önceleri, elle yapılan işlemlerden oluşuyordu. Günümüzde ise bu çalışmalar bilgisayarlar ve fotoğraf aygıtları ile yapılabilmektedir ki; bu da gök cisimlerinin konum ve hareketlerinin çok büyük bir hızla saptanabilmesini sağlamaktadır. Bu yüzden modern gökbilim daha ziyade gök cisimlerinin fiziksel doğasını gözlemlemleye ve anlamaya yönelmiştir.

    20. yüzyıldan itibaren profesyonel gök bilimi iki alana ayrılma eğilimi göstermiştir : gözlemsel astronomi ve teorik astrofizik. Gök bilimcilerin çoğunun her iki alanda da çalışıyor olmasıyla birlikte, profesyonel gökbilimciler giderek bu iki alandan birinde uzmanlaşma eğilimi göstermektedirler. Gözlem gök bilimi esas olarak verilerin elde edilmesiyle ilgilenir. Teorik astrofizik ise esas olarak gözlemlenen fenomenleri anlamaya ve öngörülerde bulunmaya çalışır. Teorik astrofizik gözlem gökbilimine bir tamamlayıcı etken olarak gökbilimsel oluşumları açıklamaya çalışır da denilebilir.

    Gök biliminin bir dalı olan astrofizik, yıldızların gözlemiyle sınıflandırılan fiziksel fenomenleri tanımlar, belirler. Günümüzde gök bilimcilerin hepsi de belirli bir astrofizik bilgisine sahiptirler ve gözlemleri de hemen hemen her zaman, yine astrofizik bağlamında incelenir. Bununla birlikte, kendilerini yalnızca astrofiziği incelemeye vermiş araştırmacılar da yok değildir. Astrofizikçilerin çalışması gökbilimsel gözlem verilerini analiz etmek ve onları fiziksel olgulara indirgemektir.

    Astrofiziğin bir dalı olan kozmoloji, evreni fiziksel bir sistem olarak inceler; yani evrenin doğuşu ve büyümesi, evrimi, gökcisimlerinin fiziksel ve kimyasal özellikleri ve konumlarının hesaplanması ile ilişkilidir. Gökbilim gözlemleri salt gökbilim ile ilişkili değildir; aynı zamanda genel görelilik kuramı gibi fizikte çok önemli yeri olan kuramların sınanması için de gözlemsel veri sağlar.

    Kullanılan inceleme yöntemi, amaç ve konuya göre birbiriyle iç içe olan, genel gök bilimi, astrofizik ve uzay bilimleri gibi birçok dala ayrılır. Gök biliminde inceleme alanları aynı zamanda şu iki kategoride ele alınır:

  • Konuya göre gökbilim. Genellikle uzayın bölgelerine göre (örneğin galaktik gök bilimi) ve ilgili meselenin tiplerine göre dallara ayrılır (yıldızların oluşumu, kozmoloji).
  • Gözlem tarzına göre gökbilim. Saptanan partiküllerin tipine (ışık, nötrino) veya dalga genişliğine (radyo dalgaları, gözle görünen ışık, kızılötesi ışınlar) göre dallara ayrılır.

    Gözleme göre gökbilim

  • Tayfta soldan sağa doğru sırasıyla,
  • y ışınları, x ışınları , morötesi ışınlar , insanın gözüyle gördüğü ışık, mikro dalgalar, radyo dalgaları bulunur.
  • Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder