14 Aralık 2011 Çarşamba

9. sınıf türk edebiyatı ders notları

I. ÜNİTE GÜZEL SANATLAR VE EDEBİYAT

GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ

Güzel sanatları diğer eserlerden ayıran en önemli özellik insanda coşku ve estetik haz uyandırmasıdır.Güzel sanatlar için yapılan en iyi sınıflama bu sanatların kullandıkları malzemelere göre yapılan sınıflandırmadır.Bu malzemeler fonetik ve plastik olarak ikiye ayrılır.Sesle yapılan sanatlara fonetik sanatlar, görüntüyle yapılan sanatlara ise plastik sanatlar denir.Güzel sanatların genelinde plastik malzeme kullanılırken edebiyat ve müzik ise sese dayalı bir sanattır.

Edebiyatın malzemesi kelimelerdir ve edebiyat dille gerçekleştirilen bir güzel sanatlar etkinliğidir.Edebiyatın asıl amacı güzel sanatların en önemli öğesi olan estetik zevk duygusunu dil aracılığıyla gerçekleştirmektir.Edebiyatta fayda sağlamak amaç olarak her zaman ikinci plandadır.

Edebiyat; Tanımı, Konusu,Yöntemi

· Duygu ve düşüncelerin söz ya da yazıyla etkili ve güzel bir biçimde anlatılması sanatına edebiyat denir. Edebiyat, sözcüğü Arapça ‘’edep’’ sözcüğünden türemiştir. Edebiyat sözcüğü ilk kez Tanzimat döneminde Şinasi tarafından kullanılmıştır. Şinasi’den önce nazım ve nesir türlerindeki eserlere ‘’şiir ve inşa’’ denilmekteydi.
Edebiyatın Konusu
Yazar ve şairlerin ortaya koydukları eserlerde ele alıp işledikleri her şey, edebiyatın konusunu oluşturur.
Edebiyatın Yöntemi
Dil ürünlerinin tüm özelliklerinin tarihi akış içinde bilimsel olarak incelenmesi de edebiyatın yöntemini oluşturur.

EDEBİYATIN DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

Edebiyatın temel öğesi olan dil diğer bilim dallarının da anlatım aracıdır. Bundan dolayı felsefe, psikoloji, sosyoloji, hatta tarih, coğrafya, ekonomi vb. diğer bilim dallarıyla yakından ilişkisi vardır.Araştırmacılar da edebiyat araştırmalarında yazarın biyografisini yazarken tarih biliminden,yaşadığı ortamı yazarken sosyoloji biliminden,yazarın içinde bulunduğu ruhsal durumu anlatırken ise psikolojiden faydalanırlar.
Yazarı etkileyen toplumsal,siyasal ve felsefî görüşleri de diğer sosyal bilimlerin yardımıyla ortaya koyarlar.

Edebiyat Tarihi ve Önemi

Bir ulusun çağlar boyu yarattığı sözlü ve yazılı dil ürünlerini ve onların yazarlarını bilimsel bir yöntemle tarihi akış içinde inceleyen bilim dalına edebiyat tarihi denir.Edebiyat tarihi bir ulusun geçmişteki düşünce yapısını, dünya anlayışını, kültür ve uygarlık birikimini yeni kuşaklara aktarır.Böylece kuşaklar arasında köprü kurarak yeni kuşakların daha iyiyi, doğruyu, güzeli bulmalarına yardımcı olur.Bizde Tanzimat dönemine kadar edebiyat tarihi tezkirelerden ibaretti.
Tezkire: Şairlerin hayat hikayelerini anlatan biyografi türünden eserlere denir.
Başlıca edebiyat tarihi yazarlarımız şunlardır: Ziya Paşa,M. Fuat Köprülü,Agah Sırrı Levend,Ahmet Hamdi Tanpınar,Nihat Sami Banarlı

DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ

Dil-Kültür-Edebiyat İlişkisi

Dil, insanların duygu düşünce ve düşlerini; özlem ve isteklerini anlatma aracıdır . Kültür ise;dil,din,ülkü gibi ortak duygu ve düşüncelerin bizde yarattığı değişim ve bileşimdir.Bu nedenle dil bir ulusun temel taşıdır.Dil kültür değerlerimizi geleceğe taşır ve edebiyatın da temel öğesidir.
Dil, edebiyatın temel öğesi; edebiyat, kültür birikiminin kendisidir. Görüldüğü gibi dil,kültür ve edebiyat birbirinin tamamlayıcısıdır.


METİN – EDEBî METİN

Metin:Bir yazıyı şekil,anlatım ve yazım özellikleriyle oluşturan kelimelerin tamamına metin denir.

Edebî Eser (Edeb Metin); Tanımı ve Özellikleri
İnsanın duygu ve düşüncelerini; özlem ve dileklerini estetik ölçüler içinde anlatan ve okuyucuda güzellik duygusu yaratan dil ürünlerine edebî eser(metin) denir.
Özellikleri
· Edebî eser okuyanı etkilemelidir.
· Anlatımı güzel düşüncesi sağlam ve özlü olmalıdır.
· Konusu;ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmalıdır.
· Eser zamanın süzgecinden geçtikten sonra toplumca anlaşılıp beğenilmelidir.
· Duygu ve düşünceler belli bir edebî türe uygun olarak anlatılmalıdır.
· Eser estetik ölçüler içinde ,belli bir sanat anlayışıyla yazılmalıdır

EDEBİYAT VE GERÇEKLİK

Dış dünyadaki tüm nesnel varlıklar,koşullar ve durumlar gerçekliğin kapsamına girer.Edebiyat dış dünyayı,insanı ve insana özgü özellikleri kurmaca yoluyla dile getirir.Yani sanatçı dış dünyayı olduğu gibi değil,kendi süzgecinden geçirerek,değiştirerek,yorumlayarak anlatır.Bu paralelde şöyle bir tanım çıkarılabilir: Sanat yada edebiyat,bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır. Burada unutulmama-sı gereken nokta ise edebiyatın bunu yaparken gerçeklikten tamamen uzaklaşmamış olmasıdır.

II. ÜNİTE
ÇOŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER
(ŞİİR)

ŞİİR VE ZİHNİYET

Zihniyet,bir dönemdeki sosyal,siyasî,idarî,adlî,dinî,ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır.Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hakim anlayışıdır.
Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır.Şairlerin şiirleri de yaşadıkları dönemden izler taşır.Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü,ilişkilerini,inançlarını,sanat zevkini görebiliriz.Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özelliklerini göz önüne almalıyız.

ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTM)

Ahenk:
Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.
Şiirde ahenk;ustaca kullanılan ses akışı,söyleyiş,ritm,ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü,uyak,vurgu,tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.
Şiirde ahnegi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:

1) Vurgu: Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı,daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.
Ör:
Gök sarı toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen Toros Dağları

2) Tonlama: Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma,üzüntü,özlem,hayran-
lık,sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.
Ör:
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan,
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

3) Ölçü:Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.

a) Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.
* Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür.
* Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır.
* 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.
Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir.Hece ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez.

b) Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de ‘’kapalı’’ hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir.

* Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir.

O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la ya cak
. . - - . . - - . . - - . . -
Fe i la tün Fe i la tün Fe i la tün Fe i tün

*Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir. Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir.Ulama kapalı heceyi açık yapar.

c) Serbest Ölçü:Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19.yüazyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.

4) Uyak (Kafiye) ve Redif:

Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.
Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.

Her yalana kanmışım kafiye:’’an’’
Her söze inanmışım redif: ‘’mışım’’
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım

Uyak Çeşitleri

a)Yarım Uyak:Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

b)Tam Uyak:Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.

Ben gideyim yol gitsin,ben gideyim yol gitsin;

İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak,tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler

c)Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.
Bir idamlık Ali vardı,asıldı
Kaydını düştüler,mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

d)Cinaslı Uyak:Aynı seslerden oluşan ;fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.

Ör: ‘’Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz kışım yazıma’’

Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.

NOT:Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif;yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.

NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.

Uyak Düzeni(Şeması) ve Çeşitleri

Şiirler uyaklanış bakımından üçe ayrılır.

a) Düz uyak:Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.

Hiç anılmaz olmuş atalar adı
Beşikte bırakmış ana evladı
Kırılmış yetimin kolu kanadı
Zulüm pençesinden aman kalmamış

b) Çapraz uyak:Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
Necip Fazıl Kısakürek

c) Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü
Titrek elleriyle gererken yayı
Her yandan bir merak sardı alayı
Ok uçtu,hedefin kalbine düştü

d) Mani tipi uyak: Mani tipindeki şiirlerde kullanılan uyak türüdür. aaxa şeklinde uyaklanır.Tek dörtlük için geçerlidir.

Dağlarda kar kalmadı
Gözlerde fer kalmadı
Daha yazacak idim
Kağıtta yer kalmadı
5) Aliterasyon ve Asonans:

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.

senin kalbiden sürgün oldum ilkin
bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği

“ ü harfi ile asonans , s harfi ile aliterasyon yapılmıştır. ”


ŞİİR DİLİ

Şiir insanın değişen duygu,çoşku,özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ifade eder. Dili daha canlı,daha güzel ve daha tesirli hale getirerek ona bir üst kimlik kazandırır. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer. Onlara yepyeni anlamlar kazandırır. Kullanılan dile yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere değişmecelere(mecaz) yer verir. Somut varlıkları soyutlaştır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır.

Söz Sanatları

1 ) Teşbih (Benzetme) :
Anlama güç katmak için, aralarında gerçek ya da mecaz, çeşitli yönlerden ilgi, benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıf olanı nitelik bakımından güçlü olana benzetme sanatıdır.

Teşbih sanatında en az iki, en fazla dört öğe bulunur. Öğeleri şunlardır :

1- Benzeyen : Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından güçsüz olanıdır. 2- Kendisine Benzetilen : Birbirlerine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün ve güçlü olanıdır.3-Benzetme Yönü : Benzeyen ve kendisine benzetilen arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için yapılır.
4-Benzetme Edatı : Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisi kuran kelime veya ektir.

Ör: Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime.
(Ayak Sesleri/ Necip Fazıl Kısakürek)

Benzeyen: Sesler
Kendisine benzetilen unsur:Eski çıban
Benzetme yönü: Batmak,işlemek
Benzetme edatı: Gibi

Ör: Kömür gözlüm, gül dudaklım
Sen de bir gün perişan ol
Hicranî
Benzeyen: göz - dudak
Benzetilen:kömür – gül

2) İstiare(İğretileme) :
Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan teşbihe istiare denir. Açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.

a- Açık istiare: Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu benzeyenin bulunmadığı istiaredir.

Ör: Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Benzeyen: bulut(söylenmemiş)
Benzetilen:siyah tül (söylenmiş)

Ör: Havada bir dost eli okşuyor derimizi
Benzeyen: Rüzgar(söylenmemiş)
Benzetilen: dost eli(söylenmiş)

b- Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz.
Ör: Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut.
Benzeyen:Bulut(var)
Kendisine benzetilen:üzüm(yok)

Ör:
Bir arslan miyav dedi
Minik fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pır uçuverdi

Dörtlükte ‘’aslan’’ , ‘’miyav’’ sözcüğüyle kediye;fare, kükredi sözcüğüyle aslana; ‘’kedi’’ ‘’uçuverdi’’ sözcüğüyle kuşa benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilene yer verilmemiştir.

3) Teşhis (Kişileştirme) :
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir özellik verme sanatına teşhis denir.

Ör: Ağlama karanfil beni de ağlatma
Sil göz yaşlarını

4) İntak (Konuşturma) :
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir.Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur.Her intakta bir kişileştir me vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur.Fabllar bu sanata örnektir.
Ör:Mor menekşe:’’Bana dokunma;’’diye bağırdı.

5) Tezat (Karşıtlık) :
Aynı varlığın, olayın, durumun…birbirine karşıt iki yönünü bir arada belirtmeye ya da birbirine karşıt kavramlar arasında ilgi kurmaya tezat denir.

Ömrümde zararsız günümü bilmem Her senede yüz milyonluk kârım var. (Huzuri)

Aşk derdiyle hoşem el çok ilâcımdan tabip Kılma derman kim helakim zehr-i dermânındadır (Fuzuli)

6) Mübalağa(Abartma) :
Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.

Ör: Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ
Ör: Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem,sığmazsın.

7) Telmih(Hatırlatnma) :
Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatı.
Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu.

Gökyüzünde İsa ile,
Tur dağında Musa ile ,
Elindeki asa ile,
Çağırayım Mevlam seni.
Yunus Emre

Karizmatik Tecahül-i Arif(Bilip de Bilmezlikten Gelme) :
Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Cahit Sıtkı Tarancı

9) Hüsn-i talil(Güzel Bir Nedene Bağlama) :
Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini,gerçek sebebinin dışında başka,güzel bir nedene bağlamadır.

Senin o gül yüzünü görmek için
Sana güneş bakmak için doğuyor.

10) Tenasüp (Uygunluk) :
Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.
Ör: Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermendadır.

●Bu dizelerde ‘’dert,derman,ilaç,tabip’’ birbiriyle
ilgili sözcükler olarak kullanılmıştır.

11) Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması) :

Bir sözün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcük yerine gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.

Ör:Ankara bu olaya tepki gösterdi.
Burada tepki gösteren şehir değil.Anakara da bulunan hükümettir.Mecaz-ı mürsel yapılmış.Şehir söylenmiş hükümet kastedilmiştir.
Ör:Cemil Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum. (Kitabını okuyorum kendisini değil)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder