5 Mayıs 2012 Cumartesi

rüyalar neden simegeseldir (rüya tabirleri)


“Rüyaların unutulmuş bir dil olduğunu” söyleyen E. Fromm gibi birçok düşünür, simgelerle anlaşmanın ruhun kadim bir ayeti olduğunu düşünmektedir. Modern dünya ruhun bir üstü kapalı dilden gittikçe uzaklaşıp rasyonel bir mantık seviyesine gelirken bir dili unutmuş gibidir. Ancak rüyalar ve sanatkaraların dışavurumları gibi birçok alan, simgelerin hala insan bilinçdışı için geçerli bir dil olduğunu göstermektedir.
Bazı düşünürlere göre rüyaların simge dilini kullanmasının nedeni, “bilincin sansür mekanizmasını geçme çabasıdır.” Bu görüşe göre bilinçdışımız, utanç ve nefret uyandıran bazı hislerini bilincin sansüründen geçirebilmek için simgelerle ifade etmektedir. Bu görüş, daha çok Freudyen bir yaklaşıma ittir. Bu görüşe göre rüyalar baskılanmış cinsel ve saldırgan duyglarımızın deşarjından ibarettir. Bu tip yorumlara göre hemen her simge ya cinsel, ya egoizm, saldırganlık gibi manaları gizler.
Bir diğer görüşe göre ise rüyaların simgeleri arketiplerle ilgilidir. Çağlar boyunca insanların rüyalarının ortak bir dili olmuştur. “Arketip” kavramının sahibi olan Jung her ne kadar bu kavramla neyi ifade ettiğini yeterince açıklayamamış ise de, onun genel rasavvurlarına ve başlıca arketiplerine bakılırsa bunlar kolektif şuuraltı birikimin dilidir. Jung’g göre başlıca arketiple anne, mana, gölge, anima animus ve persona gibi iç ve dış dünyamızın temel rolleridir. Ona göre mesela rüyada suya girmek, “anne arahmine geri dönme özlemini anlatır. bu rüyada anne arketipi su kılığına girmiştir. Bunun gibi arketipler birbirinin kılığına da girebilir, mesela baba, otorite simgesi olarak, hayatımızdaki otoriteleri simgeleyebilir. Jung’un çalışmaları, astroloji gibi kadim bilimlerdenesinlenmelerle doludur. ve günümüzde New Age çevrelerinde oldukça popülerdir.
İslam bilginleri de rüyaların neden simgeler şeklinde olduğuna yorumlar getirmişlerdir. İbni Haldun’a göre rüyanın simgelsel bir dil kullanmasının nedeni “rüyalarda ancak simgelere büründürüldüğü zaman hatırlanabilecek latif (soyut) varlıkların görülmesidir.”
“Rüya ruhani bir şey olup, uykuda iken insani olan ruhun, manalar alemine dalması sonunda, gaipten kendisine akseden varlıkların şekil ve suretini bir anda görmesinden ibarettir. çünkü kişi uyku halinde ten ve maddi şeylerle olan ilişiğini kestiği için (diğer ruhani varlıklar gibi o da ruhani bir varlık şeklini alır) gaybi aleme yönelir melekleri ve diğer latif cisimleri mühahede eder.”
Latif kavramı, hem duyulur ve somut olmayan, “düşünülür” kavramları ifade eder, hem de bu kavramları algılayabilen ruh ve akıl gibi manevi varlıkları ifade eder. Düşünülür kavramlar, mesela adalet, merhamet, iyilik, kötülük, haksızlık vb. ancak zihninizde var olduğunu düşündüğümüz soyut oldulardır. Onlari somut alemdeki varlıklar arasındaki ilişkilerde ve hadiselerde blirir ve hissedilir, ama cismani bir varlıkları yoktur. Günümüzde birle böyle soyut varlıkları simgelerle anlatıyoruz. mesela terazinin adalet simgesi olması gibi…
Muhyiddin-i Arabi gibi sufi düşünürler remizler konusunu değerlendirirken içinde bulunduğumuz madde aleminin de tıpkı mana alemleri ve hayal alemi remizlerle dolu olduğunu sölerler.
“Onun görüşüne göre rüya, vahim ve hayal değersiz yanlış şeyler değil fakat birer “remiz oluş”a delalet etmektedirler. “Gerçek” denilen şey hiç kuşkusuz hakiki gerçek değildir; fakat bunun baoş ve dayanıklsız bir şey oldu kanısına da kapılmamalıdır. “Gerçek” denilen şey hiç kuşkusuz hakiki gerçeğin bizat kendisi olmamakla birlikte onun hayal düzeyinde bir remiz, bir sembol aracılığıyla sembolik bir temsilidir.”
Ruh, uzandığı alemde, “dünya planına yakında iecek olan hadiselerin manevi niteliklerini” görmektedir. Ancak bunları sadece simgeleştirmekyoluyla hatırlayabileceği için, ya kendisi suretlere büründürüp, senaryolaştırmaktadır, ya da bu işle görevli meleklerin çektiği bir “filmi” izlemektedir. İnsanın uyku sırasında manevi göklere açılabilmesi çin genelde şehadet alemi denilen, duyumsadığımız, madde aleminden kopması gerekir. yoksa dadece beynin zihin oyunlarını seyreder.
Bediüzzaman Sekizinci Mektup’ta: “Sadık rüyalar, doğrudan doğruya insandaki İlahi ruhun, alem-i şahadetle (aomut alemle) bağlantısının kapanmasıyla, alem-i gayba karşı bir münasebet bulur. O münasebet ile vukua gelmeye hazırlanan hadiselere bakar ve Levh-i Mahvuz’un kader sırlarından birisine rast gelir, bazı hakiki olayları görür. Bazen bo görünümlere, hayal gücü suretler giydirir, bazen de kalınca bir perde ile sarılır.” diyor.
Bu düşünceye göre de remizler, hayal gücünün gördüğü manevi sırlara giydirdiği bir elbisedir. Bu yorum, simgelerin bireysel olmasına da açıklık getiriyor. Belki evrensel simgeleri daha çok meleki kuvvetler çizmekte, bireysel simgeleri kişinin hayal gücü giydirilmektedir. o kadarını bilemiyoruz.
Ancak bazı rüyaların hemen her kültürde benzer yorumda gördüğümüz, evrensel manaları olduğunu düşünmek de mümkün. Bezı simgelerin yorumunda kşinin içinde doğup büyüdüğü toplumun değer yargılarının da etkili olduğnu düşünebiliriz. mesela bir Hıristiyan için şarap, kutsal ve iyi bir simge olabilir. Ama dindar bir Müslüman içön pek olumlu bir mana taşımaz. Benzer bir şekilde Kızılderililier için rüyada beyaz adamı görmek uğursuzluk işareti olarak yorumlanmaktadır. Bu durumda kişinin rüylarını yorumlarken içinde yetiştiği toplumun birikiminin bir kalıtımsal mirasını değerlendirmesi uygun olabilir.
Rüya tabirlerini hazırlarken, daha çok bu geleneksel bakış açısıyla harmanlanmış evrensel manaları kullanmak uygun olur. Bunun yanında modern insanın yaşam çevresinin de rüyaların diline etki edeceği muhakkaktır. Belki bundan yüzlerce yıl önce atalarımızın rüyalarında kanatlı atla uçtuklarını görmelerine karşın, bugün biz uçak yolculuğu görebiliriz. hatta belki bugün uçak, telefon gibi araç gereçleri geliştirmemiz, atalarımızın gördüğü rüyaların bir payı vardır.
http://www.bilgiler.gen.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder